1 Mayıs 2014 Perşembe

İnsanın Kendini Tanıması ve Yetiştirmesi-2

Bismillahirrahmanirrahim
İSLAM’IN DÜNYA GÖRÜşÜ 3 ESAS ÜZERİNEDİR    

1- Varlığı Tanımak; Bu tanıma neticede esas olan her şeyi yaratan Allah’ı tanımaktır.    
2- Yolu Tanımak; Bu tanıma neticede Nübüvveti tanımaktır.
3- İnsan’ın aslını tanımak; Bu tanım meadı (kıyamet gününü ve ebedi hayatı) tanımaktır.
İslam’ın esas ve en faydalı tanımlaması insanı tanımak, başka bir değişle insanın kendisini tanımasıdır.

Masumlardan (a.s)  şöyle nakledilmektedir:
"En büyük tanım, Allah’ı tanımaktır. En yararlı tanım, insanın kendini tanımasıdır."
Başka bir hadiste İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
"Kendini tanıyan, Rabbini tanımıştır."
Yine bir güzel sözle İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
"Kendi ve kendi değerlerini tanımayan insanın tehlikesi korkunçtur, kendinizi ondan koruyun."
Evet, kendi ve kendi değerini tanımayan insan, ne kendisine nede başkasına yararı ve saygısı olamaz. Böyle ki insan kendini ve tüm değerlerini kıymetsiz bir şey karşılığında satabilir.
İmamet güneşinin onuncu İmamı Hz. Hadi (a.s) şöyle buyuruyor:
"Eğer insanın, insani değerleri kendi varlığında İlahi rengiyle tecessüm ederse (görünürse), insanın bütün hayvani arzusu, nefsani istekleri ve şehveti zelil olur. İnsan kendinde var olan değerin ne olduğunu iyi anladığı zaman dünya onun gözünde küçük ve zavallı olur."
O yüce makama ulaşmış şahsiyetlerden biriside Hafız şirazi’dir (r.a). Çok mükemmel şiir ve söylemleriyle Müslüman bir insanın şahsiyet, izzet ve güzelliklerini açıklayarak özetle şöyle diyor:
"Ben insanım, ben Allah'ın halifesiyim, yani ben Allah'ın tecellisiyim,( O'nun tüm güzelliğiyim) ben O'nun emanetçisiyim, Allah! Kendisini bende (insanda) göstermiştir."
Kuran'ı Kerim şöyle buyuruyor:
"Kuşkusuz biz o emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk, onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ama insan onu yüklendi." Ahzab / 72
Kuran'ın buyurduğu bu emanet mutlak itaat anlamında kullanılan Allah'ın halifeliğidir. İnsan gerçek manada varlık âleminin özüdür. Çünkü her şey insan için yaratılmış, insan ise Allah için yaratılmıştır. Her şey tüm güzelliğiyle insanı anlatır, insan ise tüm güzelliğiyle Allah’ı anlatır. Hafız şirazi yine şöyle diyor:
"Ben mestim maşukuma, eğer ateşe atılmamı emretse atarım. Kırık kalbim ve marifetsiz nefsim Kevser havuzuna gitmek istemese dahi."
İnsan yaratıcısını tanıyıp ona âşık oldumu, O'nu tanımayan et parçası kalp ile nefsin neler istediğinin ne önemi var.  İnsan tekâmül ile bu makamlara ulaştıktan sonra yakuttan çok daha değerli olan varlığını hem dünyası ve hem de ebedi dünyası olan ahreti için olabilecek her türlü zararların karşısında durarak koruyabilir.
Kuran-ı Kerim şöyle buyuruyor:
"Gerçek ziyan edenler, kıyamet günü kendilerini ve ailelerini ziyan edenlerdir." şura / 45
Yani insanın kendisi ve ailesi en büyük sermayesidir. ve bu sermayeye zarar verdirip mahvetmemesi gerekiyor.

KENDİNİ TANIMAK BAŞKASINI TANIMA’NIN ÖN KURALIDIR

İnsan için en önemli konu kendini tanımaktır. Eski kültür ve medeniyete sahip bütün ülkelerde Hindistan, Çin, Fars imparatorluğu, Roma imparatorluğu,Yunanistan ve orta doğunun bütün medeniyet ve kültüründe birliktelik görürsünüz, oda insan için en önemli konu kendini tanımaktır. Kendini tanımak ise başkasını tanımanın ön kuralıdır. Gandi "Benim mezhebim" adlı eserinde şöyle diyor. "Ben Hindistan da olan kültür ve medeniyet adlı bütün kitapları inceledim. Ve şu neticeye vardım ki en büyük tanım, kendini tanımaktır." Eski Çin de filozof ve büyük bilim adamı Konfüçyus gerçekten hikmetli ve güzel sözlere sahip bir bilim adamı ve filozoftur. Konfüçyus verdiği konferans ve seminerlerin bir tanesinde şöyle diyor; "Devlet ve dünyayı yönetmek isteyenlerin 9 şeye dikkat etmeleri gerekiyor.

1- şahıs ilk önce kendi davranışına dikkat etmeli ve kendini yetiştirmelidir. Her insan ilk önce kendini ıslah etmelidir. Eğer insan kendini ıslah ederse yönetmek istediği toplum ıslah olur. Çünkü toplumun bireyleri insanın kendisinden oluşuyor, İnsan kendisini ıslah etmezse toplumun ıslah olması mümkün olamaz. Kendini ıslah etmek başkasının ıslah oluşu demektir, insanın kendini tanıması ve yetiştirmesi başkasını tanıması ve yetiştirmesi demektir.

İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: 

"Topluma önderlik ve imamlık yapmak isteyen birisi ilk önce kendisini ıslah etmesi gerek, sonra toplumun ıslahına yönelmesi gerekiyor. Allah Hz. Musa'ya  (a.s) vah yetti. Ya Musa (a.s)  kendinde gördüğün ayıplar var olduğu sürece başkaların ayıplarını söyleme. Başkalarının ayıbını söylemek istediğinde kendine bak söyleyeceğin ayıp kendinde var mı? Yok mu? Varsa o ayıpların giderilmesi için ilk olarak kendinden başla temizle daha sonra başkasının ayıbını temizlemeye yönel."

2- şahsiyeti ve karakteri temiz insanlara saygılı olmak.
3- Kendi akrabalarına karşı dostluğu (Sıla-ı Rahim) ve bağlığı geliştirmek, anne babayı unutmamak, fakir yakınların durumunu gözetmek.
4- Benimsediği sistemin ve teşkilatın liderlerine bağlılık samimiyetini gözetmeli ve korumalı,
5- İnsan, toplumu idare edenlerle fakir ve normal insanlar arasında fark bırakmadan adil ve eşit davranmalı ve kendini; kendinden aşağı olandan üstün görmeden hareket etmeli, kendini onların ve onları da kendi yerinde görmeli. Kendine beğendiğini onlara da beğenmeli, kendine beğenmediğini onlara da beğenmemesi gerekiyor. Eğer başkaların kalbinde yer tutmak istiyorsa amel ile hareket etmelidir.
6- İnsan toplumun babası olması gerekiyor. Yani başkalarına muhabbetli, samimi, sevecen ve şefkatli olmalı ve toplumun sorunlarına yürek ve can yandırması gerekiyor. Eğer insan böyle olursa gerçekten toplum onu baba gözünde görür.
7- İnsan bütün hünerlerini yararlı bir şekilde toluma hizmet amaçlı kullanması gerekiyor. İnsanın gayesi ve amacı dost olmasıdır. Çünkü Allah insanı akıllı, güzel ve mükemmel yaratmıştır.
Hadiste şöyle buyuruyor: "Allah’ın kendisi güzeldir, güzeli sever, insanıda güzel yaratmıştır. Ve insanın da güzeli sevmesi gerekiyor, eğer insanın ruhu ve kalbi temiz ve güzel olursa her temiz ve güzeli sever."
8- İnsan başkasına karşılıksız saygı ve sevgi duyması lazım, yaptığınız bir şeyden karşılık beklerseniz size beklediğiniz tarzda karşılık vermezler. Nefret ve menfaatçi gözüyle bakarlar o zaman değeriniz toplum nezdinde sıfıra iner.
9- Dünyadaki bütün doğru, adil ve hak ile olan liderlere saygı gösterin.
Bu dokuz konuda ki sözlerden kendimize çıkaracağımız ders genel manada insan kendini iyi tanıması gerekiyor ve eğer kendini tanırsa başkalarını tanır ve nasıl hareket etmesi gerektiğini bilir.

KUR’AN AÇISINDAN İNSANIN MAKAMI

Açıkladığımız gibi bütün kültür ve medeniyetlerde en önemli mesele insanın kendisini tanıması ve yetiştirmesidir. Kuran-ı Kerim'in bize birinci derecede kazandırdığı en önemli makam Allah’ın yeryüzünde ki en büyük emanete sahip oluma makamıdır. Ve bu konuya çok önem verdiğini açıklamaktadır:

Kuran-ı Kerim şöyle buyuruyor:                                                                                                              

"Kuşkusuz, biz o emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk, onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ama insan onu yüklendi." Ahzab /72
Kuran müfessirleri bu ayet-in hususunda şu görüşü belirtmektedirler. Allah’ın Ayette buyurduğu "Biz o emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk" bu emanetten maksat velayet ve halifeliğin kendisidir. Yani o emanet ki insan onun vasıtasıyla Allah’ın yeryüzündeki halifesi olabilmesidir.

Bir hadis şerifte şöyle diyor;

 "Çalışın kendinize İlahi ahlakı seçin ve İlahi renk ile yaşayın."

Bu emanet göklere, yere ve dağlara sunuldu ve onların fiziki yapıları çok büyük görünümde olabilirler, ama şuur bakımından hiçbir şey olduklarından dolayı bu emaneti yüklenemediler. Hatta Melekler bile bu emaneti yüklenme cesaretini gösteremediler. Allah’ u Teâlâ buyuruyor; bu emaneti hiç bir varlık yüklenemedi yalnız insan yüklendi. Çünkü bu insana İlahi velayeti ve halifeliği kazandıracaktı. Allah akabinde buyuruyor: "İnsan nede zalim ve cahildir."  Allame Hüseyin Tabatabi (r.a) bu ayetin tefsirinde şöyle diyor: "insan bu yüce makama sahip olmasına rağmen nasıl olur kendisine zülüm edebilir."
Allah bütün varlık âlemini ve onun içinde ne yaratmışsa hepsini insan için yaratmıştır ve insan yalnız Allah için yaratılmıştır. Ve eğer insan bu kadar yüce bir değer ve makama sahip olmasına rağmen sadece bir karın tokluğu ve şeytani heva heves uğruna kendisini satıyorsa bundan daha büyük zülüm söz konusu olabilir mi? Çünkü en büyük zülüm kendisini çirkef günaha satmaktır. "Ve insan cahildir." İnsan kendi yüce makamına nasıl cahil olabilir ki, "El-kesis Karl" şöyle diyor; İnsan büyük bir buz dağı gibidir büyük okyanusun ortasına düşmüş durumdadır. Siz okyanus ortasında buz dağını tek parça gördüğünüzde onun sadece tek parça olduğunu var sayarak görebilirsiniz, ama suyun içerisinde olan kısmını göremezsiniz, insanda tıpkı buzdağı gibi fiziki açıdan görünen kısmıyla tanınır, insan olarak Allah’ın kendisine bahşettiği yüce değer ve makama sahip hakikatini tanıyamıyor, yani İlahi boyutunu idrak edememiştir. Bilim adamları şunu diyor; insan kendi görümünün dışındaki hakikatini tanıyamadı mı ve onu yetiştirme dimi o en büyük cahildir. Ama eğer insan kendi nefsini ve fiziki yönünü tanıyorsa, ama onun geliştirilmesine ve eğitip yetiştirilmesine gayret etmiyorsa bu artık cahil değil, bu tek kelimeyle asi ve kusurlu insandır. Bu insana birileri şunu hatırlatması lazım ki ey insan senin makamın senin düşündüğünden çok daha yücedir. Sen kendini tanıdığın kadar değilsin, sen çok yüce ve çok büyüksün.

Evet, insan ya kendi yüce değerlerini tanıyamamıştır. Ve ya Allah’ın nuru kendisinde olduğunu bilmiş ve tanımıştır, ama asilik etmiş kendini yetiştirme gayreti göstermeyerek nefsine büyük zülüm etmiştir. Çünkü eğer insan kendisini tanıyıp yetiştirirse melekten üstün bir varlık olduğunu anlar, onu anladığı zaman kendi görünmeyen hakikatinin Allah’ın emanetçisi olduğunu kavrar ve Allah’ın yeryüzündeki velayeti ve halifesi olduğunu görür. Çünkü Kuranın tabiriyle "Biz o emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk, onlar bundan çekindiler ve korktular." Bu söylemlerin içerisinde kimler var, göklere denilince Yıldızlar, güneş, ay, ve başka canlı yaratıklardan bahsetmektedir, bunların içerisinde meleklerde dâhil, hiç bir varlık cesaret edip bu emaneti kabullenip yüklenemediler. Yere denildiğinde ise sadece toprak değil, hayvan türleri, bitki ve ne kadar yeryüzünde canlı ve cansız varlık varsa hepsini içermektedir, dağlara denilince içerisinde barındırdığı tüm hazine çeşitleri bu emaneti kabullenip yüklenemediler. Çünkü emanet çok ama çok ağırdır. Bu varlıklar insan gibi asi ve kendini tanımayan değiller her bir varlık kendi konumunu biliyor kendini tanıyor ve kendisine verilen sorumluluklarını kayıtsız şartsız tekvini (yaratılış kuralı) olarak itaat ederek yerine getiriyorlar. Ama bu ağır emaneti yüklenemediler.

 Ve insanın aklına gelen sorulardan birisi şudur: Allah’ın yarattığı Güneş, ay, yıldızlar, gezegenler, gökler, yer ve bunların içerisinde var olan tüm canlıların, ve şuurlu meleklerin kayıtsız şartsız kendisine itaat etmelerine rağmen insanı neden yarattı.? Çünkü insanın yaratılışı bu varlıkların ve meleklerin yaratılışından sonra gerçekleşmiştir. İnsanın aklına gelen bu sorunun üzerinde biraz tefekkür ettiğimizde şu noktaya varabiliyoruz. İnsanın yaratılış felsefesinde bazı özelliklerin olması,ve diğer varlıklarda ve meleklerde bu özelliğin var olmamasındandır, yoksa insanın yaratılışı neden bu kadar önemli olsun ki,? eğer insanın yaratılışında bu kadar önemli bir husus olmasaydı insanın yaratılışı faydasız ve boş bir şeyden öteye gitmeyecekti,  Allah! Faydasız ve önemsiz bir şey yaratsaydı konu hakkında bu kadar vurgu yapar mıydı? Allah İnsanın yaratılışını meleklere açtığı zaman melekler şaşkınlık içerisinde şöyle dediler: "Ey yüce Rabbimiz! Biz varız,"

 Allah buyurdu:

"Yeryüzünde halife bir insan yaratmak istiyorum" Melekler şaşırdılar ve hatta birazda itiraz denebilecek şekilde dediler:
"Hani Rabbin meleklere, ‘’Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim" dedi. (Melekler,) "Biz seni överek sürekli tenzih ve takdis ederken, orada fesat çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah,) "şüphesiz ben, sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim" dedi."  Bakara /31
Ayet-i Kerime den anlaşılıyor ki melekler öyle bir makama ve bilgiye sahipler ki gelecekteki olacakları biliyorlardı.                                                                                                                                                

Nerden biliyorlardı?      

Birincisi: melekler! Yeryüzünde bir halifenin var edeceğini Allah’tan duyduklarında, şunu biliyorlardı yeryüzünde yaratılan halifenin istekleri asla sınırlı olmayacaktı, çünkü yeryüzü sınırlı bir varlıktır. İstenilen sınırsız şeyleri veremez, sınırlı olan bir şeyde de sürekli tartışma, çekişme, kavga ve çatışmayla savaşlar vardır, savaş içerisinde kan dökme, ölme ve öldürmeler kaçınılmazdır. Dolayısıyla melekler şunu biliyorlardı sınırlı imkânları olan yeryüzü sınırsız arzu ve istekleri olan âdemoğluna istediğini veremeyecektir. Dolayısıyla melekler yaratılacak insanı ancak bu yönüyle değerlendirebildiler. Allah! Onlara cevaben buyurdu "şüphesiz ben, sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim." Bu insanın gerçek makamıydı melekler bilmiyorlardı bu makam halifetullah ve velayetullah makamıdır. Halifetullah ve velayetullah makamına sahip insan yeryüzünde Allah’ın halifesi ve temsilcisi oluyor, büyük ve küçük bütün günahlardan masum olan melek bu makama ulaşamıyor. Allah! Neden meleklerin varlıklarına rağmen insanı yarattı sorusuna Verilebilecek en güzel cevap budur ve İnsan kemal makamına sahip olduğundan dolayı meleklerden üstün yaratılmıştır. Meleklerin kayıtsız şartsız itaat etmeleri aşk yoluyla değil belki emir gereğidir.
Ama insan özgür bırakılmasına ve seçici olmasına rağmen ibadet ve itaati aşk ile yaptığından dolayı bütün varlıklardan üstün kılınmıştır. Aşk bir cevherdir. Allah’ın sunduğu emanet gerçekte bu cevherdir. Bu cevheri hiç bir varlık idrak edemedi yalnız insan bu cevheri idrak etti. Bu cevher işte O büyük aşk’tır. İnsanın Rabbine olan aşkı, Dolayısıyla insanın Rabbine olan itaati bu aşk üzerinden olduğundan dolayı halife makamı kendisine mahsus kılındı. Dolayısıyla meleklerden ve tüm varlıklardan üstün yaratılmıştır. buraya kadarki konunun sonunda güzel bir sözle noktalamak istiyorum: Allah insanı yaratmak istediği zaman melekler itiraz ettiler bu nasıl bir varlıktır ki yaratmak istiyorsun? Bu insan öyle bir makama ulaşıyor ki Allah ile Raz-u  niyaz yoluyla konuştuğu zaman şöyle diyor: Allah’ım ben yalnız seninle olmak istiyorum, meleklerin ve aradaki var olan bütün vasıtaların aradan çekilsin, ben zavallı kulun seni özümsüyorum ve yalnız seninle baş başa kalmak istiyorum, sana olan aşkım o kadar büyük ki bu aşkın arasına kimsenin girmesini arzu etmiyorum.  Ve Allah emreder hiç kimse arada olmasın kulumla yalnız bırakın. Âşık maşukuna o kadar bağlıdır ki Rabbinden başka hiç kimseden aynı yerde oturmak istemiyor. Maşukundan biran ayrılığı kendisine ar ve alçaklık biliyor. İşte kendini tanıyıp ve yetiştiren insan budur, bu gerçek insana her şey gıpta ile bakmakta çünkü bu insan Rabbinin güzelliğidir.
Tevekkül Erol

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder