11 Mayıs 2014 Pazar

İnsan'ın Kendini Tanıması - 4

İnsan ve İrtibat (diyalog)

İslam da kendini yetiştirme hususunda ki irtibat çok önemlidir. İnsanın kendini tanıması ve yetiştirmesi irtibat ve islah ile mümkündür. bu husus dört ana temel üzerine kurulmuştur.

1 - İnsan'ın kendisiyle olan diyaloğunu islah etmesi
2 - İnsan'ın toplum ve ailesiyle olan diyaloğunu islah etmesi
3 - İnsan'ın Allah'la olan diyaloğunu islah etmesi
4 - İnsan'ın tabiatla olan diyaloğunu islah etmesi


Konu ile ilgili ilk görüşümüz İnsan'ın Allah ile olan diyalok ve islah'ıdır. çünkü  Allah'la insan arasında ki diyalok ve ıslah çok önemli ve hassastır. bu irtibat ve islah açıklığa kavuşmalıdır. bu açıklığa kavuşursa öteki diyalok ve irtibatlar daha basit ve anlaşılır hale gelecektir. bu konu anlaşılmadan ötekilerin anlaşılması pek mümkün değildir. İrfan ehli bu konuyu ( Allah'la insan arasında ki diyalok ve islah etmeği ) üç guruba ayırmaktadır.

Birinci gurup; cennet ve ahiret'in güzelliklerini arzu ettiklerinden, ve cennet nimetlerinin özelliklerini duyduklarından dolayı ona kavuşmak için kendileriyle Allah arasında ki irtibat ve diyaloğu islah etmek için ona ibadet ederler.

İkinci  gurup; Allah'ın azab'ından ve cehennem ateşinden korkarak O'na sığınırlar, eğer bu azap ve korku onlarda olmasaydı asla Allah'a ibadet etmezlerdi. Bu iki gurubun Allah'a olan inanç ve samimiyeti çok zayıf, ve aralarında ki diyalok ve irtibatı islah etme girişimleri samimiyetsizlikten ibaret olduğu için kendilerini yetiştirmeleri ve kemale ermeleleri mümkün değildir.

Üçüncü gurup; onlar Allah'ı aşkla  seven ve inananlardir. Allah'ın ibadete layık olduğuna inandıkalrından dolayı hiç bir karşılık beklemeden sadakatla ibadet ederler. Kendileriyle Allah arasında ki diyalok ve irtibati islah etmek için çalışırlar. Allah'ı kendilerinden razı ettirmek için çaba gösterirler, bu irtibat ve diyaloğu islah etmek, en samimi ve yüce olanıdır.

( Not:bu üç görüş  her nakadar irfan ehlinin görüşü olarak belirtilmiş olsada, bu İmam Ali'nin (a.s) hadisinden esinlenilmiştir.)

 İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:

'' Özgür ve hür insan Allah'la irtibat ve diyaloğunu islah etmek için samimi kalple ibadet eder.''

İnanç  ve İtaat

İnanç karşılıksız bir Aşk’tır. İtaat karşılık bekleyen bir ibadettir.

İnanç; İnsan hiç bir baskı ve zorlamaya maruz kalmadan özgürce, şavk ve aşk ile Allah’a inanmaktır .

İta’at; Bir zorlamanın veya bir vaadın karşılığında yapılan ibadettir. gerçek İnanç yanlız aşk ve muhabbetle oluşan fıtri ve kalbi bir olgudur. Aşık olan bir insan Rab’bine kavuşmak için tüm iradesini kayıp eder. Ve Allah’a samimiyetle inanır, ve şöyle tasarlar Rab’bim ile kendi aramda ki irtibat ve diyolağu islah etmeliyim , yani O’na aşk yoluyla varmalıyım, ne cennet, ve ne cehennemin benim inancımda her hangi etkisi yoktur. Yani ne cennet ve ne cehennemin için sana  inanmıyor ve ibader etmiyorum, sadece aşkla sana inanıyor ve ibadet ediyorum.

 Arifler ve Şairler; İnsanın kendini tanıması ve eğitip yetiştirmesinin yolu, Rab’biyle olan irtibat ve diyaloğunu islah etmesiyle mümkün olabileceğini belirtirken, Aşkın, samimiyet ve muhabbetle olduğunu açıklamışlardır.

Hafız-i Şiraz’i şöyle diyor: Biz Allah'a mühtacız çünkü O yaratan ve terbiye edendir. Biz ise yaratılan ve terbiye edileniz. Dolayısıyla biz O’na mühtacız, O ise bize müştakdır. Allah kendi lütfuyla bizlerin ihtiyaçlarını giderir, bu ise yaratılış gününden beri böyledir. Allah’ın insanla olan irtibatını aşk ile (kulunu çok sevdiğini) tefsir etmektedirler. İnsan  Allah'la olan irtibat ve diyaloğunu aşk'la islah etmelidir. İnsan en yakın dost ve ahbabını görmediği zaman derin bir üzüntü duyar, ve onu gördüğünde ise çok mutlu oluyorsa, kendisini yetiştirerek tanıyan bir insan Rab’binden uzak kaldığında üzülmelidir. Allah'la irtibat ve diyaloğunu islah eden ve O'na  yakın olmak isteyen akıl sahibi  her zaman O’nun yardımına ihtiaç duyduğunun bilinciyle yaşar.

İmam Zeynel Abidin ( a.s) şöyle buyuruyor:

''Eğer doğudan batıya kuzeyden güneye tek bir nefes çeken insan bulunmazsa, yanlız kur’an benim yanımda olursa asla hiç bir tasa, keder, gariplik ve korku hissine kapılmam.''

İnsanın bu kadar güvenle hareket etmesinin nedeni  Allah'la olan diyalok ve irtibat’ını islah etmesidir. İmam Seccad’ın (a.s) burada vurgulamak istediyi nokta Kur’an-ı Kerim vasıtasıyla Rab’biyle arasında ki irtibatı islah etmesi ve güvende olduğuna inanmasıdır. Tabi ki bu güven duygusu her insanda sözkonu olması mümkün değildir. Elbette bizim  amacımız İmam gibi olmak değil olamayızda, bu mümkün değildir. Çünkü İmam masumdur onun güveni dört dörtlük ve mutlaktır. ama biz bunun yüzde otuz’una inanıp uygulayabilirsek imanımız tam ve kamil bir insan olmuşuz demektir. Yani Allah’ın dostlarını sevecek, O’nun düşmanlarına düşman olacak kadar kendimizi tanımalıyız ve yetiştirmeliyiz, Allah'la aramızda ki irtibat ve diyaloğu islah etmeliyiz, sorumluluklarımızı bilinçli bir şekilde yerine getirmeliyiz, Allah’ın vahyettiğine, Peygamber’ine, Onun Ehl-i Beyt’ine, ve din’ine yardım etmeliyiz, Peygamber ve Ehl-i Beyt İmamlar’ına ( a.s) amel ile bağlı kalmalıyız, Özellikle onikinci İmam Hz. Mehdi’ye (a.f) sadakat ve samimi yetimizi sunmalı ve Onu razı etmeliyiz. Zaman’ın firavun ve yezit’leri olan emperyal güçleri ve bunların şeytan ve tağut sistemlerine karşı Allah için nefretimizi hayatımızın tüm noktalarında canlı tutmalıyız, ve bizler Allah'ın gönderdiklerine öyle bağlılığımızı sunmalı ve öyle sevmeliyiz ki Allah! bizimle kendi arasındaki irtibat ve diyaloğu islah etmede bize yardımda bulunmalı ve bizlere Hz. Ali’ye (a.s) benzer özellikler sunmalı.

Şunu bilmeliğiz ki Allah’ın içinde olmadığı  bir yaşam hiç bir mana taşımamaktadır.

İmam Ali (a.s) du’ayı kumeyl’de şöyle buyuruyor:

''Allah’ım ben senin bana uygun gördüğün her türlü azap ve belaya katlanırım ama ben sensizliğe asla dayanamam, Allah’ım eğer beni cehenneme gönderirsen sana olan aşk ve sevgimdem dolayı ordada haykıracağım ey güzeller güzeli, ey merhameti bol bağışlaması sonsuz ve azamati eşsiz olan Rab’bim seni seviyorum.''

 Emir’ül müminin Ali'de (a.s) var olan aşk, sevgi ve muhabbet nasıl bir  aşk, sevgi ve muhabbettir ki düşmeye razı olduğu bütün büyük azaplara rağmen yinede sana aşığım ve seni seviyorum söylemektedir.  bu nasıl bir Aşk ve nasıl bir sevgidir? İşte bu aşk ve sevgiyi anlaybilmek için onu dolu dolu yaşamak gerekiyor, tabi insan’ın bunların hepisini anlayabilmesi için bazen şu soruyu kendine sormlı ve cevabınıda kendisi vermelidir. soru şu  Allah; çeşitli zamanlarda  beni bilemediyim ve anlamadığım negibi hata, yanlış ve tehlikelerden koruyarak kurtarmıştır. Eğer insan bu sorunun cevabını kendisinde bulabilirse o zaman İmam Ali’nin (a.s) ne demek istediğini anlamış olur, ozaman insan aşk ve sevginin tadının nasıl birşey olduğunu anlar ve kendisini Allah’a daha fazla yakın hisseder. Bu aşk ve sevgi insanın kalbinden asla çıkmaz, eğer bu İlah’i aşk, sevgi ve muhabbet insan’nın kalbinde canlı yaşarsa, aşık maşuk’una o denli  samimi olur,  O'nun yolunda ayakları sabit kalır, ve kendisini hiç bir zaman yanlız ve tehlikede hissetmez. Zalimler bazen İlah’i Evliyaların herşeylerini ellerinden alıverirler, ama hiç bir zaman onların güler yüzlerini alamıyorlar. Çünkü kalplerde ki İlah’i aşk, sevgi ve muhabbet tebessümü yüzlerine yanısıtmaktadır. ve onların  yüzleri hiç solmaz.

Put perest kafirler Hz. Davut’un (a.s) başına her türlü belal ve musibeti getirdiler. O bütün bunlara rağmen yürek dolu iman ve Allah’a olan aşk ve sevgisiyle bu olayların karşısında sebat ile durarak Allah'ın gerçek sevgilisi oldu ve kendisine takdir edilen sınavını başarıyla verdi.  Muhaddisler  İmam Hüseyin (a.s) hakkında şöyle diyorlar: Kerbela da Aşura günü Ehl-i Beyt’e yapılan onca zulüm ve baskı içerisinde İmam’ın yarenleri tek tek şehadet şerbeti içtikten sonra İmam Hüseyin (a.s) yanlız kalmış ve her dakıka ölüme yaklaştıkça mübarek yüzünde ki İlah’i nur  okadar belirgenmiş ki düşman bile bunu net görebiliyordu. Onca müsibete rağmen yüzü asılmıyordu. Oysa biliyordu birkaç dakika sonra şehit olacağını ve tüm Ehl-i Beyti, yarenlerın hanımları ve çocuklarını esir edeceklerdir. Buna rağmen İmam’ın yüzü ay parçası gibi parlıyordu. Bunun sebebi İmam Hüseyin (a.s) Allah'la olan irtibat ve diyaloğunu islah etmiesidir. Ve irtabat ve diyloğu  okadar güçlü kurmuştur ki her olay Onu Rab’bine kavuşturmak için bir araç olarak kabul ediyordu. Ve kendisini asla bu dünya’nın insanı görmüyordu. Biran evvel Maşuk’una kavuşmak için çaba sarfediyordu.

Hz. Yusuf ile Züleyha olayını duymuşsunuzdur. Mısır’ın seçkin ve güzel hanımları Züleyha’yı sürekli tenkit ederek diyorlardı: Nasıl ? Züleyha gibi bir prenses kendini aşağılayarak Yusuf gibi bir hizmetçi parçasına gönül kaptırarak ona Aşık olabilir.? Züleyha akıllı ve zeki bir kadın olduğu için onların suçlamalarının karşısında şöyle dedi: Peki, sizin sorularınızın ve tenkitlerinizin cevabını vereceyim.

 Bir gün sarayda bir toplantı düzenleyerek kendisini tenkit eden şehir ve saray hanımlarının hepisini davet etti. Hz. Yusuf’a (a.s): Bana meyve getir dediğimde meclise girer meyveyi önüme bırakır ve çıkarsın, toplantıda bulunan her bir hanımın eline bir portakal ve bir keskin bıçak vererek şöyle dedi: Ben elinizdeki portakalları soyun ve yiğin dediyim zaman soymaya başlayın, daha sonra portakalları soyun demesiyle beraber Hz. Yusuf’u (a.s) içeri davet etti. Hz. Yusuf’un içeri girmesiyle  Onun  güzelliğini hayretler içerisinde gören hanımlar ellerinde soydukları partakallarla beraber kendi ellerini kestiklerinin farkında değillerdi. Hz. Yusuf meyveyi bırakıp çıktığında ellerinde hissettikleri acıyla kendilerine geldiklerinde portakallarla beraber  kendi ellerini kestiklerinin farkına vardılar, züleyha şimdi anladınzmı dedi:  Evet aşk, sevgi ve muhabbet insanın kalbine işledimi o hiç birşeyi ne fark eder ve nede hisseder. Oysa Hz. Yusuf bir insandır, portakal yerine ellerini kesen hanımlar Aşık bile değillerdi.

Ama  güzellik bir anda insana her şeyi yaptırabiliyor, İmam Hüseyin’in (a.s) Aşura günü onca musibete rağmen mızrak ve iki başlıklı  ok mübarek kalbini parçalamış ve aldığı onlarca kılıç darbesine rağmen maşuk'una şöyle sesleniyor: Allah’ım benim için mukadder kıldığın kaza ve kaderine razıyım, sana ve emrine teslim olmuşum, ve senden başka (aşık olunacak) inanılacak ve ibadet edilecek İlah yoktur. İmam Hüseyin’e (a.s) bu durumda bu sözü dedirten etken neydi.? işte bu! irtibat ve diyaloğunu islah etmenin ve gerçek anlamda O’nun hakikatını tanımanın ve O’na aşık olmanın eseridir.

Hz. Resülullah (s.a.a) döneminde ki savaşların birinde Hz. Emir’il Müminin Ali’nin (a.s) mübarek topuğuna bir ok saplanıyor, ve ashabın oku çıkarmaları mümkün olmadı, ağrısı İmam Ali’ye (a.s) çok zahmet veriyordu. Bu olayı Hz. Resülullah’a (s.a.a) haber  verdiler.  Allah Resulü (s.a.a) buyurdu: bekleyin Ali namaza dursun öyle çıkartın, ashap Hz. Resülullah’ın (s.a.a) buyurduğunu yaptılar İmam Ali namazdayken ayağından oku çıkardılar, ama İmam Ali hiç birşey hissetmedi. Dediler ya Resulellah elimizi Ali’nin ayağına vurduğumuzda ağrısından sesi yeri ve gök yüzüünü inletiyordu. Ama şimdi ne oldu sesi çıkmadı, Allah Resulü buyurdu: Ali Allah’ın huzurunda namaz’a durduğunda O'ndan başkasını görmüyor onun için acıyı hissetmemiştir. İşte bu! gerçek aşk ile tekamüle ermenin ve  kamil insan olmanın kendisidir. Ama bizim gibi insanların bunu düşünmsi bile çok zordur. Evet eğer İlah’i aşk, sevgi ve  muhabbet kalbe yerleşirse  insan kendiliğinden Rab’bine ita'at etmiş olur.

Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:

''De ki: eğer Allah’ı seviyorsanız, Bana ita’at edin, Allah! sevgi ve muhabbet’i siyler için kolaylaştırır.''

Bu ayet’te Allah’ın bizlerden  aşk, sevgi ve muhabbet yoluyla kendisine ibadet etmemizi, irtibat ve diyaloğumuzu islah etmemizi ve ancak bu yolla kendisine  ulaşmamızın mümkün olduğunu belirtmetedir.

Şeyh Ensar-i Şia’nın büyük alimlerindendir.  Bir gün Necef’te çok sıcak güneş altında namaz kılıyordu. sıcaklığın verdiği susuzluğa aldırış etmeden saatlerce namaz kılıp ibadet etti. Çünkü kalbinde olan İlah’i aşk, sevgi ve muhabbet güneş altında veya gölgelikte farkettirmiyordu. Maşuk'uyla irtibat kurarak kendisinden razı ettirmek istiyordu. onun hasrert ve arzusu ne cennet, ve nede  korkusu ve hüznü cehennem içindir. tek derdi maşuk'una kavuşmatır.  susuzluk haliyle eve geldi hanımına çok susadım bana bir bardak su verirmisin dedi. hanımı su getirmeye giderken Şeyh Ensar-i diyor hanım su getirene kadar iki rekat namaz kılayım, Şeyh namazdayken hanımı suyu yanıbaşına bırakıyor, ve Şeyh Ensar-i ibadet’in verdiği tatlılıkla öyle dalmış namaza, hanımının havanın çok sıcaklığından dolayı kuyudan getirdiği serin su ısınıyor ve bir kaç kez suyu deyiştirmek zorunda kaldı. Ama Şeyh ne suyu hatırlıyor ne susuzluğu, ve uzun bir ibadet’ten sonra hanımı dedi: Hacı ağa kaç kez suyu deyiştirdim içiniz artık dedi: Evet şeyh oralık bile değil susuzluğuna, insan ibadeti aşk, sevgi ve muhabbetle yaptığında hiç birşeyin ihtiyacını hissetmiyor, çünkü aşık maşuk’una yaptığı ibadetin lezzet ve tadını almaktadır. Eğer namaz aşk,sevgi ve muhabbetle kılınırsa tadının çok lezzetli olduğunu insan anlayabilir, o namaz tadını vermesi gereken bir ibadet olmalıdır. ne cennetin güzelliği  nede cehennem ateşinin azabından kurtulmak için kılınmamalıdır. ama malesef bizim kıldığımız bu namazlar  tat vermiyor, çünkü aşk namazı deyildir. en mükemmel namaz ve en yüce ibadet Rab’bine aşk, sevgi ve muhabbetle kılınan namaz ve ibadettir. Bu insanın kendini tanıması ve yetiştirmesine, Allah'la arasında ki irtibat ve diyaloğu islah etmesine ve kamil bir insan olmasına vesile olan ibadettir.

Allah’tan diliyorum bizlere böyle bir ibadet’i ve bu ibadet vasıtasıyla kendini tanıyan kendini yetiştiren, Allah'la irtibat ve diyaloğunu islah eden ve kamil bir insan  Mevlamız Hz. Begiyyetullah Ağa İmam-ız-Zaman İmam Mehdi’ye (a.f) gerçek bir yar ve yaver olmayı nasip etsin inşallah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder