Son yıllarda
mantar gibi türeyen diziler ve evlenme programlarına bir bakış…
Bu dizilerin bir çogunun
masum, temiz amaclara hizmet etmediğini bir çok kişi söylüyor. Peki ama masum
olmayan bu amaç nedir? Bu dizilerin insanlarda « avrupalılaşma »
kültürünü oluşturduğu yazılıp çiziliyor. Peki ama avrupalı olmak kötümüdür ? Diger bir deyişle avrupalılar kötü insanlar mıdır ?
Yoksa söylenmek istenen şey başka mıdır ?
Öncelikle avrupanın
yakın tarihine göz atmakta fayda var. Avrupa toplumları özellikle orta çağ döneminde
derebeylerinin, feodal yapının baskısı altında yaşamıslardır. Baskı ı
kurulurken kullanılan araç ise « din »’dir. Nitekim Napolyon «
din insanları kontrol altında tutmak ve yönetmek icin muthişı bir araçtır »
demiştir.
Tarihin akişi
icinde özellikle aydınlanmacılar döneminde avrupa halklarında düşünce sistemi
değişmeye başlamiş ve insanın kendi seçimini yapabilecek kapasitesi olduğu görüşü
öne çikmıstır. Bu insanların özgür düşünmeye başlamaları demekti. Her nekadar
bu düşünce tarzı toplumda hemen yaygınlaşamamış olsa da ( bir çok düşünür bu ifadelerinden dolayi ya asilmis ya giyotine gitmis
yada dinden cikmistir diyerek sehir meydanlarinda yakılarak öldürülmüş)
zamanla özgür düşünebilmenin, kendisini birey hissetmenin tadını alan insanlar diğer
bir çok etkenlerin etkisiyle sosyo-ekonomik devrimler yapmışlar ve insan olmanın
onlara sağladığı özlük haklarını elde etmişlerdir.(En azından bir kısmını)
Değişen bu toplumsal yapıda insanlar bir
zamanlar kendilerine baskı uygulayan etkenlerden tamamen uzaklaşmak istemişler
ve politik değişimlerle feodal yapıları yaşam alanlarının dışına atmislar.
Bununla beraber monarsi ve oligarsinin kendilerine baski yaparken kullandigi
“din” enstrümanını da kiliseye hapsetmişler. Öyle ki din artık kişi ile Tanrı
arasında dahi olmaktan çıkmış ve kilisede unutulmaya birakilmistir.
Individualist (bireyci) sistemin yildizinin parladigi bu dönemde unutulmaya bırakılan
sadece din değil, insanların istediklerini yapmasına engel olacak toplumsal
kurallar, ahlak anlayışı da bu değişimden nasibini almıştır. Artık onemli olan
kişinin arzu ve hevesleridir. Bu arzu ve hevesler dinden ve ahlak anlayışından
daha önemlidir çünkü insan dünyanın merkezindeki varlıkltır, dünya onun çevresinde
dönmektedir. Bununla beraber yükselen ateizm bir çok düşünürü tedirgin etmiştir.
Bir örnek olarak Alman sosyolojisinin kurucusu sayılan Max Weber, gitgide
toplum dışına itilen dinin yerini dolduracak bir şey bulunmadığı için insanların
büyük bir boşlukta yaşadıklarını ve hayatlarına anlam vermekte zorlandıklarını söyler.
Dizilerimize geri dönecek olursak, Türkiye’de
ve Türkiye’nin etkin olduğu orta doğu ve arap ülkelerinde insanlara verilen
avrupa özentisi diğer kamuflaj ismiyle çağdaşlıgı sorgulamak gerekir.
Yapılan araştırmalar, Lübnan ve benzeri ülkelerde
Türk dizilerinin yayımlanmasıyla boşanma oranlarında hızlı artış olduğunu göstermekte.
Daha zengin bir yaşam, daha güzel bir eş, daha yakişıklı bir koca arayışının insanların
bilinç altina yerleştirildiğini söylemek insafsızlık olmaz sanırım.
Aşk denilen şeyin cinsel arzulari tatmin etmek
olduğunu, insanların arzularının herşeyin üstünde olduğunu (individualism
etkisi) dolayısıyla aldatma diye bir şeyin olmadığını sadece kişi evli olsa
dahi baska birine asik olmanin, yada günümüz tabiriyle “bir gecelik iliski”nin
o kisinin arzusu olduğunu bunun aslında kötü birşey olmadığını, aksine kıskançlığın
çok ayıp olduğunu bir örümcek ağı gibi insanların beynine işleyen bu diziler
aslında ayıp duygusunu yok etmiyorlar, sadece ayıp karşılanan hareket ve davranışları
değiştiriyorlar! Örnegin; eşini aldatan birinin toplumdan dişlanması artık
ayıp!
Öyle görünüyor ki, insanları sadece kendi
zevklerini düşünür hale getiren bu dizilerin amaçları hakkında daha çok mürekkep
akacak.
Mehdi AKBAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder