(Ayetullah Mekarim Şirazi)
Son zamanlarda Sistan Beluçistan eyaletinde (İran
Sünnilerinin yoğunlukta yaşadığı eyalet) sahih İslam tarihinden habersiz biri
çıkmış Peygamber efendimizin değerli kızı Hz. Fatıma (s.a) hakkında bir makale
yazmış adını da “Hz. Fatımatu’z Zehra’nın (s.a) şahadet hikayesi” koymuş. Bu
makalede Hz. Fatıma’nın menkıbe ve faziletleri zikredildikten sonra, Hz.
Fatıma’nın şehadetini ve ona karşı yapılan saygısızlığı inkar etme eğilimine
gidilmiştir. Bazıları da yaptıkları
konuşmalarda bunu onaylamıştır! Bu
makalenin bazı yerlerinde açık ve net olan İslam tarihinin tahrif edilmesi,
bizi bu tahrifi açıklamaya ve bu hakikatlerin bazılarını beyan etmeye mecbur
bırakmıştır. Böylelikle İslam’ın hanımefendisi olan Hz. Fatımatu’z Zehra’nın
şahadetinin asılsız bir hikaye olmadığı, tam tersi şüphe götürmez tarihi bir
gerçek olduğu anlaşılmış olsun. Yoksa eğer onlar bu konuyu açmamış olsalardı,
bizler bu şartlar altında konunun takipçisi olmazdık.
Umudumuz, bu makalenin yazarının bu yazıyla birlikte hakikat
karşısında teslim olması ve yazdıklarından pişmanlık duyarak bunu telafi
etmesidir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta ise bu yazıda
getirilecek kaynakların tamamı Ehli sünnetin meşhur kitaplarından alıntı
olmasıdır.
Hz. Peygamberin (s.a.a) Diliyle Hz. Fatıma (s.a)
Resulullah’ın değerli kızı çok yüce makamlara sahipti. Allah
Resulünün açıklamaları, Hz. Fatıma’nın her türlü günahtan beri ve masum
olduğunu göstermektedir. Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur:
“فاطِمَةُ
بَضْعَةٌ مِنّي فَمَنْ أَغْضَبَها
أَغْضَبَني”
“Fatıma, benim bir parçamdır, her
kim onu öfkelendirirse beni öfkelendirmiştir.” [1]
Söylenmeden açıktır ki Allah Resulünün öfkelenmesi onun
incinmesi ve üzülmesi neticesinde oluşmaktadır. Böyle birinin cezası Kuran-ı
Kerim’e göre şöyledir:
“وَالَّذِينَ
يُؤْذُونَ رَسُولَ اللهِ لَهُمْ
عَذَابٌ أَلِيمٌ”
“Allah'ın Resulünü incitip, eziyet
edenler için mutlaka elem verici bir azap vardır.” [2]
Hz. Fatıma’nın fazilet ve masumluğunu anlatan hadisten daha
sağlam bir delil var mıdır? Bu hadiste Hz. Fatıma’nın hoşnutluğunun, Allah’ın
hoşnutluğuna, onun öfkelenmesinin Allah’ın öfkelenmesine sebep olduğu
anlatılmaktadır. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Fatıma! Kuşkusuz
Allah senin öfkelenmenle öfkelenir ve senin hoşnutluğunla hoşnut olur.” [3]
Hz. Fatıma, böyle yüce makama sahip olduğundan âlemlerin
kadınlarının efendisidir. Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ey
Fatıma! Âlemlerin kadınlarının efendisi, bu ümmetin kadınlarının efendisi ve
mümine kadınların efendisi olmağa razı değil misin?” [4]
Kur’an ve Sünnette Hz. Fatıma’nın Evinin Saygınlığı
“(Allah’ın bu nuru) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve
içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir.” [5] ayeti nazil olduğunda,
Peygamber bu ayeti camide okudu. Bu sırada birisi yerinden kalkarak “Bu
özellikteki evler hangi evlerdir ya Resulullah?!” diye sordu. Allah Resulü
(s.a.a) “Peygamberlerin evidir” diye buyurdu. O esnada Ebu Bekir yerinden
kalkarak Hz. Ali ile Hz. Fatıma'nın evlerine işaret ederek “Ya Resulallah,
dedi, acaba bu evde onlardan mıdır?” diye sordu. Resulullah: “Evet, onların en
üstünüdür.” [6] buyurdu.
قرأ رسول الله هذه
الآية (في بُيُوتِ أَذِنَ
اللهُ أَنْ تُرْفَعَ وَ
يُذْكَرَ فيها اِسْمُهُ) فقام
إلَيْهِ رَجُلٌ: فَقالَ: أَيُّ
بُيُوت هذِهِ يا رَسُولَ
اللهِ(صلى الله عليه
وآله)؟ قالَ: بُيُوتُ
الأنْبِياءِ، فَقامَ إِلَيْهِ أَبُوبَكْرُ،
فَقالَ يا رَسُولَ اللهِ(صلى الله عليه
وآله) : أَهذَا الْبَيْتُ مِنْها،
ـ مُشيراً إلى
بَيْتِ عَلِىٍّ وَ فاطِمَةَ(عليهما السلام) ـ
قالَ: نَعَمْ، مِنْ أَفاضِلِها
Hz. Fatıma’nın Evine Karşı Hürmetsizliğin Anlamı
Değerli İslam peygamberi (s.a.a) dokuz ay boyunca bu eve
gelerek Hz. Fatıma ve aziz eşine selam vererek [7] bu ayeti okudu: “إِنَّمَا يُرِيدُ اللهُ لِيُذْهِبَ
عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ
تَطْهِيراً” “Ancak ve ancak Allah, ey Ehl-i Beyt, sizden her çeşit
çirkinliği-kötülüğü uzaklaştırmayı ve sizi tertemiz kılmayı diler.” [8] Evet
İlahi nur merkezi olan ve Allah’ın yüceltilmesini istediği bu evin saygınlığı çok
yüceydi.
Evet, öyle bir ev ki “Ehl-i Aba” ve “Ehl-i Kisa” olanları
kuşatmıştır. Allah bu evi azamet ve yücelikle anmıştır. Böyle bir evin tüm
Müslümanların tam bir hürmetine mazhar olması gerekmektedir.
Şimdi bakalım acaba, Peygamber (s.a.a) bu dünyadan göçtükten
sonra bu evin saygınlık ve hürmeti ne kadar korunmuştur?! Peşinen söylemek
gerekirse bu saygınlık birileri tarafından ayaklar altına alınmış ve hiçbir
şekilde korunmamıştır. İleride göreceğimiz üzere bunu yapanların kendileri bu
hürmetsizliği itiraf etmişlerdir. Şimdi bunlar kimler olduğunu ve bu olaydan
neyi hedeflediklerini idelemeye çalışacağız.
Hz. Fatıma’nın Evine Karşı Hürmetsizlik!
Bu evin hürmeti hakkında bu kadar kesin buyruklar olmasına
rağmen bazıları maalesef bu eve karşı saygısızlıkta bulunmuş ve hürmetini
ayaklar altına almışlardır. Bu, üzerinden öylesine geçilecek ve saklanacak
kadar basit bir konu değildir.
Hz. Fatıma’nın (s.a) evine karşı hürmetsizlik yapıldığının
anlaşılması ve ondan sonra yaşanan olayların, kesin ve kati tarihi gerçekler
olduğunun ortaya çıkması için Sünni kaynaklarda geçen belgeleri burada
zikrederek bunun bir hikaye olmadığını ortaya koyacağız. Bilinmelidir ki
halifeler döneminde Ehl-i Beyt’in (a.s) menkıbe ve faziletlerinin yazılmasına
olağanüstü bir kısıtlama getirilmişti; buna rağmen “bir şeyin hakikati onun
koruyucusudur” gerçeğinden hareketle bu
hakikat de zinde bir şekilde tarih ve hadis kaynaklarında kaydedilmiştir.
Belgeleri, ilk yüzyıldan başlamak suretiyle sırasıyla
aktarıp çağdaş kaynaklara kadar vermeye çalışacağız.
1- Ehli Sünnet'in meşhur hadisçilerinden İbn-i Ebi Şeybe
(159-235), “el-Musannef” adlı kitabında sahih senetle şöyle rivayet etmiştir:
«إِنَّهُ
حينَ بُويِعَ لاِبي بَكْر
بَعْدَ رَسُولَ اللهِ(صلى
الله عليه وآله) كانَ
عَليٌّ وَ الزُّبَيْرُ يَدْخُلانِ
عَلى فاطِمَةَ بِنْتِ رَسُولِ الله،
فَيُشاوِرُونَها وَ يَرْتَجِعُونَ في
أَمْرِهِمْ. فَلَمّا بَلَغَ ذلِكَ
عُمَرُ بنُ الْخَطّابِ خَرَجَ
وَ دَخَلَ عَلى فاطِمَةَ،
فَقالَ: يا بِنْتَ رَسُولِ
الله(صلى الله عليه
وآله) وَ اللهِ ما
أَحَدٌ أَحَبَّ إِلَيْنا مِنْ
أَبِيكِ وَ ما مِنْ
أَحَد أَحَّبَ إِلَيْنا بَعْدَ
أَبيكِ مِنْكِ، وَ أيْمُ
اللهِ ما ذاكَ بِمانِعي
إِنِ اجْتَمَعَ هؤلاءِ النَّفَرُ عِنْدَكِ
أَنْ أَمرْتُهُمْ أَنْ يُحْرَقَ عَلَيْهِمُ
الْبَيْتَ.
قالَ: فَلَمّا خَرَجَ عُمَرُ
جاؤُوها، فَقالَتْ: تَعْلَمُونَ أنَّ عَمَرَ قَدْ
جاءَني، وَ قَدْ حَلَفَ
بِاللهِ لَئِنْ عُدْتُم لَيَحرِقَنَّ
عَلَيْكُمُ الْبَيْتَ، وَ أيْمُ اللهِ
لَيْمِضَيَّن لِما حَلَفَ عَلَيْهِ.
Resulullah’tan (s.a.a) sonra halk Ebu Bekir’e biat ettiği
sırada Hz. Ali ve Zübeyr, Hz. Fatıma’nın evinde oturup konu hakkında
istişarelerde bulunmaktaydılar. Bunu duyan Ömer bin Hattab, dışarı çıkarak
doğru Fatıma’nın yanına geldi ve ona şöyle dedi ki: “Ey Allah Resulünün kızı!
Vallahi insanlar arasında bize en sevgili kişi babandır. Babandan sonra ise
bize en sevgili kişi sensin. Allah’a yemin ederim ki bu sevgi, bu kişilerin
(Hz. Ali ve taraftarlarının) senin evinde bir araya gelerek toplandıkları
sırada evinin yakılmasına emretmeme engel değildir!” Ömer bunları deyip
gittikten sonra Hz. Ali ve Zübeyr, Hz. Fatıma’nın yanına geldiler. Hz. Fatıma
(s.a) Hz. Ali ve Zübeyr’e hitaben şöyle söyledi: “Biliyor musunuz? Ömer buraya
gelerek eğer siz, bir daha burada bir araya gelecek olursanız siz içinde
olduğunuz sırada evi yakacağına dair Allah’a yemin edip gitti. Allah’a yemin
ederim ki! Yemin ettiği şeyi yerine getirecektir!” [9]
Tekrar diyorum bu olay Musennef adlı kitapta sahih senetle
nakledilmiştir.
2- Ehl-i Sünnetin bir diğer büyük hadisçi ve tarihçisi olan
“Ahmed b. Yahya b. Cabir Belazuri” (ö. 270) “Ensabu’l- Eşraf” adlı kitabında bu
konuyu şöyle aktarmaktadır:
“Ebu Bekir, Ali’ye biat etmesi için
birini gönderdi, ama Ali ona biat etmedi. Sonra Ömer meşale ile birlikte Hz. Fatıma’nın kapısına
dayandı. Kapının önünde Hz. Fatıma’yla karşılaştı. Hz. Fatıma, Ömer’e “Ey
Hattab’ın oğlu! Evimi mi yakmak istiyorsun?!” Ömer: “Evet, bunun kendisi
babanın gönderildiği şeye yardımcı olacaktır…” [10]
3- Ehl-i Sünnetin çok meşhur tarihçilerinden ve ediplerinden
olan “Abdullah b. Müslim İbn-i Kuteybe Dineveri (212- 276) “el-İmametu
ves-Siyase” isimli kitabında şöyle yazmıştır:
«إنّ أبابَكْر(رض) تَفَقَّدَ قَوْماً
تَخَلَّفُوا عَنْ بَيْعَتِهِ عِنْدَ
عَليّ كَرَّمَ اللهُ وَجْهَهُ
فَبَعَثَ إِلَيْهِمْ عُمَرُ فَجاءَ فَناداهُمْ
وَ هُمْ في دارِ
عَليٍّ، فَأَبَوْا أَنْ يَخْرُجُوا فَدَعا
بِالْحَطَبِ وَ قالَ: وَالَّذي
نَفْسُ عُمَرَ بِيَدِهِ لَتَخْرُجَنَّ
أَوْ لأَحْرَقَنَّها عَلى مَنْ فيها،
فَقيلَ لَهُ: يا أبا
حَفص إِنَّ فيها فاطِمَةَ
فَقالَ، وَإِنْ!
“Ebu Bekir, kendisine biat etmeyip
Hz. Ali’nin evinde toplananları aramaya koyulmuş ve Ömer’i bu iş için onların
peşi sıra göndermişti. Ömer, onlar Hz. Ali’nin evinde olduğu sırada oraya
gelerek dışarı çıkmaları için bağırdı. Ancak onlar dışarı çıkmaktan kaçındı.
Bunun üzerine Ömer odun getirmelerini isteyerek şöyle dedi: “Ömer’in canı
elinde olana andolsun ki dışarı çıkın, yoksa içindekilerle birlikte ateşe
vereceğim!” Birisi “Ey Ebu Hafs! (Ömer’in Künyesi) Peygamberin kızı Fatıma da
buradadır.” dedi. Ömer: “O da olsa fark etmez!” dedi. [11]
İbn Kuteybe, bu hadisenin geri kalanını daha acıklı ve yürek
sızlatan bir şekilde şöyle nakletmektedir:
«ثُمَّ
قامَ عَمُرُ فَمَشى مَعَهُ
جَماعَةٌ حَتّى أَتَوْا فاطِمَةَ
فَدقُّوا الْبابَ فَلَمّا سَمِعَتْ
أصْواتَهُم نادَتْ بِأَعْلى صَوْتِها
يا أَبَتاهُ يا رَسُولَ الله
ماذا لَقينا بَعْدَكَ مِنْ
ابنِ الْخَطّابِ وَ ابنِ أبي
الْقُحافة فَلَمّا سَمِعَ الْقَوْمُ
صَوْتَها وَ بُكائَها انْصَرَفُوا
وَ بَقِيَ عُمَرُ وَ
مَعَهُ قَوْمٌ فَأَخْرَجُوا عَلَيّاً
فَمَضَوْا بِهِ إلى أبي
بَكْر فَقالُوا لَهُ بايِعْ، فَقالَ:
إنْ أَنَا لَمْ أَفْعَلْ
فَمَه؟ فَقالُوا: إِذاً وَاللهِ الَّذي
لا إلهَ إِلاّ هُوَ
نَضْرِبُ عُنُقَكَ...!
“Daha sonra Ömer, bir grupla
birlikte Fatıma’nın evinin önüne gelerek kapıyı çaldı. Hz. Fatıma onların
seslerini duyunca, en yüksek sesle “Ey babacığım! ey Allah'ın Resulü! Senden
sonra Hattab’ın oğlu (Ömer) ve Ebu Kuhafe’nin oğlu (Ebu Bekir)den nedir bu
çektiklerimiz!” diye feryat etti. Hz. Fatıma’nın bu feryadını ve çığlık sesini
duyan bir grup, bu işten vazgeçip ayrıldılar. Ancak Ömer ve başka bir grup
orada kaldı. Sonra Hz. Ali’yi dışarı çıkarıp Ebu Bekir’in yanına götürerek biat
et dediler. Hz. Ali (a.s) “eğer biat etmezsem ne olacak?” deyince, “Kendisinden
başka ilah olmayan Allah’a and olsun ki boynunu vuracağız…!” dediler. [12]
Tarihteki bu kesit, kesinlikle Şeyheyn’e (Ebu Bekir ve Ömer)
sevgi besleyenlere ağır gelmekte ve üzüntü vermektedir. Dolayısıyla bazıları
İbn Kuteybe’nin bu kitabından şüpheye düşme eğilimine gitmişlerdir! Halbuki
tarih konusunda uzman olan İbn Ebi’l Hadid, bu eserin ona ait olduğunu
söyleyerek o kitaptan bilgi ve belgeler nakletmektedir. Maalesef bu kitabı
basarken tahrif etme eğilimine gidilmiş ve kitaptaki bazı tarihi gerçekler
makaslanmıştır! Oysa İbn-i Ebi'l-Hadid, şu anda İbn-i Kuteybe'nin kitabında
bulunmayan bir çok gerçeği aynı kitaptan nakledilerek “Nehcü’l Belaga”
kitabının şerhinde yer vermiştir!
Zerakli, “El-E’lam” kitabında bu eserin İbn Kuteybe’ye ait
olduğunu bildirmiş ve eklemiştir: “Bazı
alimler, bu kitabın İbn-i Kuteybe'ye ait olduğunda şüphe etmişlerdir.”
Görüldüğü gibi, o şüphe ve tereddütü başkalarına isnad etmektedir.” İlyas Serkis de kitabın ona ait olduğunu
bildirmiştir.
4- Ehl-i Sünnet'in önemli alimlerinden ve tarihçilerinden Muhammed
b. Cerir Taberi (ö. 310) meşhur tarih kitabında Hz. Fatıma’nın evine karşı
yapılan saygısızlığı şöyle nakletmiştir:
أتى عُمَرُ بنُ الْخَطّابِ
مَنْزِلَ عَليٍّ وَ فيهِ
طَلْحَةٌ وَ الزُّبَيْرُ وَ
رِجالٌ مِنَ الْمُهاجِرِينَ، فَقالَ
وَاللهِ لاََحْرِقَنَّ عَلَيْكُمْ أَوْ لَتَخْرُجَنَّ إلى
الْبَيْعَةِ، فَخَرَج عَلَيْهِ الزُّبيرُ
مُصْلِتاً بِالسَّيْفِ فَعَثَرَ فَسَقَطَ السَّيْفُ مِنْ يَدِهِ، فَوَثَبُوا
عَلَيْهِ فَأَخَذُوهُ.
“Ömer bin Hattab, Hz. Ali’nin evine
geldiğinde Talha, Zübeyr ve muhacirden bir grup da orada idi. Ömer onlara
hitaben şöyle seslendi: “Allah’a and olsun ki ya dışarı çıkıp biat edersiniz ya
da evi yakarım!” O sırada Zübeyr elinde kılıcıyla dışarı çıktı. Ansızın ayağı
kayarak elinden kılıcı yere düştü. Oradakiler ona saldırarak onu tuttular.”
[13]
Bu tarihi belgeler, Ebu Bekir’e tehdit ve zorla biat
alındığını göstermektedir; böyle bir biatin de ne kadar değerinin olup
olmadığını okuyucuların feraset ve basiretine bırakıyoruz.
5- İbn-u Abdi Rabbih-i Endülüsi olarak meşhur olan
Şahabuddin Ahmed, (ö. 463) el-İkdü’l Ferid kitabında “Sakife” olayına yer
vermiş, Ebu Bekir’e biat etmekten kimlerin kaçındığı konusuna ayrı bir başlık
açarak şöyle yazmıştır:
فَأمّا
عَليٌّ وَ الْعَبّاسُ وَ
الزُّبَيرُ فَقَعَدُوا فِي بَيْتِ فاطِمَةَ
حَتّى بَعَثَ إِلَيْهِمْ أَبُوبَكْرُ،
عُمَرَ بْنَ الْخَطّابِ لِيُخْرِجَهُمْ
مِنْ بَيْتِ فاطِمَةَ وَ
قالَ لَهُ: إنْ أَبَوْا
فَقاتِلْهُمْ، فَأَقْبَلَ بِقَبَس مِنْ نار
أَنْ يُضرِمَ عَلَيْهِمُ الدّارَ،
فَلَقِيَتْهُ فاطِمَةُ فَقالَ: يا ابْنَ
الْخَطّابِ أَجِئْتَ لِتَحْرِقَ دارَنا؟! قالَ: نِعَمْ، أوْ
تَدْخُلُوا فيما دَخَلَتْ فيهِ
الأُمَّةُ!.
“Ali, Abbas ve Zübeyr, Fatıma’nın
evinde oturmuştu. Ebu Bekir, Ömer’i onlara göndererek dışarı çıkmamaları
halinde onlarla savaşmasını istedi! Ömer ibn Hattab, evi yakmak için bir
meşaleyle birlikte Fatıma’nın evinin yolunu tuttu. Evin önünde Fatıma ile
karşılaştılar. Hz. Fatıma ona “Ey Hattab’ın oğlu! Evimizi yıkmaya mı geldin?”
dedi. Ömer: “Evet, yakacağım. Veya siz de ümmetin dahil olduğuna dahil olun!”
[14]
Buraya kadar eve karşı girişilen saygısızlıklara yer
verildi. Şimdi de Hz. Ali ve yarenlerini biate mecbur bırakmak için yapılan bu
tehditlerin, sadece lafta kalmadığını, alınan bu uğursuz kararın uygulamaya
konulduğunu gösteren bilgi ve belgelere yer vereceğiz.
Saldırı Gerçekleşmiştir!
Gerçi buraya kadar bazı tarihçiler halife ve yandaşlarının
niyetlerine yer vermekle yetinerek bu facianın sonrasına açıktan
değinmemişlerdir. Ama diğer bazıları, bu elim facianın devamına değinmeyi de
ihmal etmemişlerdir. Şimdi de bu konuda açıklama yapmış tarihçilerin
görüşlerine en eskilerinden başlayarak yer vermeye çalışacağız:
6- Ebu Ubeyd Kasım b. Selam (ö. 224), Ehl-i Sünnet fakihleri
tarafından güvendiği “el- Emval” isimli kitabında şöyle yazmaktadır:
“Abdurrahman bin Avf, şöyle demekte: “Ebu Bekir hastalandığında ziyareti için
evine gittim. Aramızda geçen uzun konuşmaların ardından şöyle söyledi: “Keşke
yaptığım üç şeyi yapmamış olsaydım. O üç şey şunlardı: “....” Ebu Ubeyd bu üç
şeyden ikisini zikrettikten sonra, diğer kaynaklarda da geçen üçüncüyü, yani:
وَدَدْتُ أنّي لَمْ أكْشِفْ
بَيْتَ فاطِمَةَ وَ تَرَكْتُهُ وَ
إنْ أُغْلِقَ عَلَى الْحَرْبِ
“Keşke Fatıma’nın evinin hürmet
perdesini yırtmasaydım ve onu kendi haline bıraksaydım. Savaş için kapanmasına
rağmen...” [15] cümlesini “keza ve
keza” diyerek es geçiyor ve “bu üçüncüyü zikretmeye gönlüm varmıyor!” diyor.
Ebu Ubeyd, mezhebi taassubu veya başka sebeplerden dolayı bu
hakikati zikretmemiştir, ancak “el-Emval” kitabının muhakkikleri kitabın dip
notuna şöyle yazmışlardır: “Burada silinen cümle “Mizanü’l-İ’tidal” kitabında,
aynı şekilde Taberani'nin “Mu’cem” kitabında ve İbn-u Abdi Rabbih'in
“İkdü’l-Ferid” kitabında olduğu gibi nakledilmiştir.” (Dikkat ediniz!)
7- Zehebi'nin, “Mizanu’l-İ’tidal” kitabında, Muteber birisi
diye övdüğü Ebu’l Kasım Süleyman b. Ahmed Teberani (260–360), defalarca basılan
Mu’cemu’l-Kebir kitabında Ebu Bekir’den, hutbelerinden ve vefatından bahsettiği
yerde şöyle diyor:
“Ebu Bekir, ölüm anında bazı şeyleri
temenni ederek şöyle söyledi: “Keşke yaptığım şeylerden üç tanesini yapmasaydım
ve Allah Resulü'nden onları sorsaydım.
أمّا الثَّلاثُ اللاّئي وَدَدْتُ أنّى
لَمْ أَفْعَلْهُنَّ، فَوَدَدْتُ أنّي لَمْ أَكُنْ
أكْشِفَ بَيْتَ فاطِمَةَ وَ
تَرَكْتُهُ...
“Keşke Fatıma’nın evinin hürmet
perdesini yırtmasaydım ve onu kendi haline bıraksaydım…”[16]
Bu cümleler, Ömer’in tehditlerinin pratiğe döküldüğünü net
olarak ortaya koymaktadır. Evet, evin kapısını zorla (veya yakarak) açtılar.
8- İbn-u Abd-i Rabbih
Endülisi (463) “İkdü’l-Ferid” kitabında Abdurrahman bin Avf'tan yukarıdaki
rivayeti Ebu Bekir hakkında eksiksiz nakletmiştir.
9- İbrahim b. Seyyar-i Nezzam Mu’tezili (160-231), nazım ve
nesirdeki sözlerinin güzelliğinden dolayı kendisine Nezzam olarak lakap
takmışlardır. Nezzam, çeşitli kitaplarında Hz. Fatıma’nın evine karşı yapılan
baskını anlatmıştır. Nezzam şöyle yazmaktadır:
إِنَّ عُمَرَ ضَرَبَ بَطْنَ
فاطِمَةَ يَوْمَ الْبَيْعَةِ حَتّى
ألْقَتِ الْمُحْسِنَ مِنْ بَطْنِها
“Ömer, biat günü Hz. Fatıma’nın
karnına vurdu! Ömer’in bu darbesi sonucu adını “Muhsin” koydukları karnındaki
çocuğunu düşürdü!” [17]
10- Müberred ve “el-Kamil” kitabı:
İbn-i Ebi’l-Hadid, şöyle yazmakta: “Ünlü yazar, edip ve
meşhur eserleri olan Muhammed b. Yezid b. Abdulekber Bağdadi (210- 285),
“el-Kamil” kitabında Abdurrahman b. Avf’dan şöyle nakletmektedir:
“Keşke Fatıma’nın evinin hürmet
perdesini yırtmasaydım ve onu kendi haline bıraksaydım. Savaş için (halifeye
itiraz ve biat etmemek için ) kapanmış olmasına rağmen…”
11- Mes’udi ve “Murucu Zeheb” kitabı:
Mes’udi (ö. 325) Murucu’z-Zeheb adlı kitabında şöyle
yazmaktadır:
فَوَدَدْتُ
أنّي لَمْ أَكُنْ فَتَّشْتُ
بَيْتَ فاطِمَةَ وَ ذَكَرَ في
ذلِكَ كَلاماً كَثيراً!
“Ebu Bekir ölüm döşeğinde iken şöyle
söyledi: “Dilerdim ki keşke Hz. Fatıma’nın evinin hürmet perdesini
yırtmasaydım. Kendisi bu konu hakkında daha birçok şey söyledi.” [18]
Mes’udi, Ehl-i Beyt’e muvafık temayülü olmasına rağmen
halife Ebu Bekir’in sözlerini nakletmeyerek kinayeli bir biçimde olayı örtbas
etmiştir. Elbette sebebini Allah bilir ve elbette Allah kulları da icmali
olarak bilmektedirler!
12- Zehebi ve “Mizanu’l-İ’tidal” kitabı:
Zehebi, Mizanu’l-İ’tidal kitabında, Muhammed b. Ahmet Kufi
Hafız’dan nakletmektedir ki İbn-i Ebu Darim adıyla meşhur olan Ahmed b.
Muhammed Muhaddis-i Kufi (ö. 357) şu haberi söylemiştir:
إنّ عُمَرَ رَفَسَ فاطِمَةَ
حَتّى أسْقَطَتْ بِمُحْسِن
“Kuşkusuz, Ömer Hz. Fatıma’ya bir
tekme vurarak, Muhsin adındaki çocuğunu düşürdü!”[19]
13- Abdulfettah Abdulmaksud ve “el-İmam Ali” kitabı:
Abdulfettah, vahiy evine baskın konusunu, kitabının iki
yerinde işlemiştir. Biz burada sadece birisini zikretmekle yetineceğiz:
وَالّذي
نَفْسُ عُمَرَ بِيَدِهِ، لَيَخْرُجَنَّ
أَوْ لاَحْرَقَنّها عَلى مَنْ فيها...!
قالَتْ له طائفة خافت
اللهَ ورَعَتِ الرَّسولَ في
عقبه: يا أباحَفْص، إِنَّ
فيها فاطِمَةَ...»! فَصاحَ: لايُبالي وَ
إن...! وَ اقْتَرَبَ وَ
قَرَعَ الْبابَ، ثُمَّ ضَرَبَهُ وَ
اقْتَحَمَهُ... وَ بَدالَهُ عَليّ...
وَ رَنَّ حينَذاكَ صَوْتُ
الزَّهْراءِ عِنْدَ مَدْخَلِ الدّارِ...
فَإنْ هِيَ إلاّ طَنينَ
اسْتِغاثَة...
“Ömer, dedi ki: “Ömer’in canı elinde
olana and olsun ki ya dışarı çıkarsınız ya da içindekilerle birlikte
yakacağım…! Allah’tan korkan ve Resulullah’tan sonra neslinin hürmetini koruyan
bir grup dedi ki: “Ey Ebu Hafs! Fatıma bu evdedir.” Ömer pervasızca bağırarak
“O da olsa fark etmez…!” dedi. Sonra eve yaklaştı ve kapıyı çaldı. Sonra kapıyı
vurarak içeri girdi… Sonra Hz. Ali ortaya çıktı… Daha sonra Hz. Fatıma’nın sesi
evde yankılandı… Bu ses yardım isteme sesinden başka bir şey değildi…”[20]
Bu konuyu “Mukatil İbn-i Atiyye”nin “el-İmametu vel-Hilafe”
isimli kitabında geçen bir hadisle kapatıyoruz. (Bu konuda söylenecek daha
birçok şey olmasına rağmen):
Bu kitabında şöyle yazmaktadır:
إنّ أبابكر بَعْدَ ما
أَخَذَ الْبَيْعَةَ لِنَفْسِهِ مِنَ النّاسِ بِالإرْهابِ
وَ السَّيْفِ وَ الْقُوَّةِ أرْسَلَ
عُمَرَ وَ قُنْفُذاً وَ
جَماعَةً إلى دارِ عَلىّ
وَ فاطِمَةَ(عليهما السلام) وَ
جَمَعَ عُمَرُ الْحَطَبَ عَلى
دارِ فاطِمَةَ وَ أَحْرَق بابَ
الدّارِ
“Ebu Bekir, kendisi için halktan
tehdit, kılıç ve zorla biat aldıktan sonra Ömer, Kunfuz ve bir grubu Hz. Ali ve
Hz. Fatıma’nın evine gönderdi. Ömer odun toplayarak evin kapısını yaktı!...” Bu
rivayetin devamında bazı tabirler kullanılmıştır ki kalem onları beyan etmekten
acizdir! Bizi mazur görün! [21]
Sonuç:
Acep bazıları, bizzat Ehl-i Sünnet kaynaklarından
naklettiğimiz bu açık ve net belgelere rağmen yine de sıkılmadan bu acı
hadiseyi “Şehadet Hikayesi” olarak adlandırma cüreti gösterebilecek mi?!
Aslında onların bu hakikatleri yok sayma girişimi olmasaydı biz de konuyu bu
kadar uzatmayacaktık.
Ümidimiz, uykuda olan insanların uyanması ve tarihin köşe
bucağında zikredilen hakikatlerin saklanmaması ve inkar edilmemesidir.
“Vema aleyna ille’l belağ.” (Bize
düşen ancak bir tebliğdir.) (Yasin Suresi, 17. Ayet)
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Fethu’l Bari, Şerh-i Sahihi Buhari, c. 7, s. 84 ve
ayrıca Buhari bu hadisi Nübüvvet alametleri bölümünde, c. 6, s. 491 ve “evahiru
mağazi, c. 8, s. 110’da bu hadisi zikretmiştir.
[2] Tövbe Suresi, 61. Ayet.
[3] Müstedrek-i Hakim, c. 3, s. 154; Mecmeu’z Zevaid, c. 9,
s. 203 ve Hakim “Müstedrek” adlı kitabında Buhari ve Müslim’in hadisin
sıhhatinde gerekli gördüğü şartlarda hadisler zikretmiştir.
[4] Müstedrek-i Hakim, c. 3, s. 156
[5] Nur Suresi, 36. Ayet
[6] Durru’l- Mensur, c. 6, s. 203 (Nur Suresinin tefsiri) ve
Ruhu’l Meani, c. 18, s. 174
[7] Durru’l- Mensur, c. 6, s. 606
[8] Ahzap Suresi, 33. Ayet
[9] Müsennef, İbn Ebu Şeybe, c. 8, s. 572, Kitabu’l- Meğazi.
[10] Ensabu’l Eşraf, c. 1, s. 586 Kahire baskısı.
[11] el-İ’lam Zerkuli, c. 4, s. 137
[12] el-İmamet ve’l Siyaset, İbn Kuteybe, s. 12, Mısır
baskısı.
[13] Taberi Tarihi, c. 2, s. 443 Beyrut baskısı.
[14] Akdü’l Ferid, c. 4, s. 93
[15] el- Emval, dördüncü dipnot. Ayrıca 144. Sayfa. Akdü’l
Ferid, c. 4, s. 93.
[16] Mü’cemu’l Kebir, c. 1, s. 62 h. 34
[17] el- Vafi Bilvefiyyat, c. 6, s. 17, 2444. Sayı. Milel ve
Nihel, Şehristani, c. 1, s. 57 Beyrut baskısı.
[18] Murucu Zeheb, c. 2, s 301 Beyrut baskısı.
[19] Mizanu’l İ’tidal, c. 1, s. 139 552. Sayı.
[20] Abdulfettah Abdulmaksud, Ali ibn Ebu Talib, c. 4, s.
276-277
[21] el- İmamet ve’l Hilafet, s. 160-161
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Diğer Yazıları
______________________________________________________
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder