4 Ağustos 2013 Pazar

Din Kültüründe Ramazan

Hz. Resulullah: "Şaban benim ayım, Ramazan ise Allah'ın ayıdır. Şaban temizleyici Ramazan ise günahları dökendir. "

Yine "Ramazan Allah'ın ayı ve fakirlerin baharıdır." buyuruyor efendimiz.


Dinimizin en önemli ibadi aktivitelerinden olan oruç eyleminin farz kılındığı Ramazan ayı yine gelip çattı ve İslam dünyasında özellikle ülkemizde vasf edilmeyecek bir heyecan yaşanmaktadır. Hemen hatırlatmalıyım ki bu heyecan ve coşkunun önemli bölümü kültür dinine aittir, dinin kültürüne değil.

Bu yazıda din kültüründe Ramazan ve orucun konumunu kısmen anlatmaya çalışacağım, böylece kültür dinine ait olan ve din kültüründe olmayanlar kendiliğinden anlaşılacaktır.

Hz. Ali(a.s.) şöyle naklediyor:

 “Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlihi ve sellem) Şaban ayının son Cuma günü halka  hitaben şöyle buyurdular:

Ey insanlar! Allah’ın ayı (Ramazan) bereket, rahmet ve mağfiretle size ulaşmaktadır. Bu ay Allah katında ayların en üstünü, gündüzleri gündüzlerin en değerlisi, geceleri gecelerin en faziletlisi, saatleri de saatlerin en kıymetlisidir. Bu ayda sizler Allah’ın ziyafetine davet olunmuş ve Allah’ın ikramına layık kimselerden kılınmışsınız. Bu ayda nefesleriniz. tesbih ve uykunuz ibadet sayılır; amelleriniz kabul, dualarınız da kabul olur. Öyleyse sadık bir niyet ve temiz bir kalple Allah’tan dileyin ki, sizi bu ayın orucunu tutmaya ve Allah’ın kitabını tilavet etmeye muvaffak kılsın.


Bu büyük ayda kim Allah’ın mağfiretinden mahrum kalırsa, gerçekten de bedbahttır. Bu ayda tahammül ettiğiniz açlık ve susuzluğunuzla kıyamet gününün açlık ve susuzluğunu hatırlayın. Fakir ve biçarelere sadaka verin; büyüklerinize saygı gösterin; dillerinizi (haram olan şeylerden) koruyun; gözlerinizi helal olmayan şeylere kapatın ve dinlenilmesi helal olmayan şeylere kulaklarınızı tıkayın.

Başkalarının yetimlerine şefkatli davranın ki, onlar da sizin yetimlerinize şefkatli davransınlar. Günahlarınızdan tövbe edip Allah’a yönelin. Namaz vakitlerinde ellerinizi O’na doğru kaldırarak duada bulunun; çünkü namaz vakitleri saatlerin en üstünüdür. Allah-u Teala bu vakitlerde kullarına rahmetiyle bakar; niyazda bulunurlarsa icabet eder; çağırırlarsa “lebbeyk” der; dua ederlerse kabul eder.

Ey insanlar! Doğrusu ruhlarınız, amellerinizin elinde rehine durumundadır; öyleyse yüce Allah’tan âf ve bağışlanma isteyerek ruhlarınızı hürriyete kavuşturun. Sırtlarınız günahlarla ağırlaşmış, secdelerinizi uzatarak bu ağır yükü hafifletin. Yine biliniz ki, yüce Allah kıyamet gününde insanların Âlemlerin Rabbi karşısında dikilip kaldıkları gün, namaz kılanlara, secde edenlere, azap etmeyeceğine ve cehennem ateşiyle de korkutmayacağına dair izzeti ve yüceliği hakkı için yemin etmiştir.

Ey insanlar! Sizlerden kim bu ayda oruç tutan bir mümine iftar verirse, bu ameliyle Allah katında bir köleyi azat etmenin sevabını alır ve geçmiş günahları bağışlanır.”

“Ya Resulellah! Hepimizin buna gücümüz yetmiyor” denildiğinde şöyle buyurdu:

“Bir hurmanın yarısıyla olsa bile kendinizi cehennemin ateşinden korumaya çalışın; bir içim suyla olsa bile kendinizi ateşten kurtarmaya çalışın.

Ey insanlar! Sizden her kim bu ayda ahlakını güzelleştirirse, ayakların sıratta kaydığı gün, bu ona sırattan geçme izni olur. Kim bu ayda elinin altında olan köle (veya hizmetçi)’sinin işini hafifletip kolaylaştırırsa, Allah da onun hesabını hafifletip kolaylaştırır. Kim bu ayda fesat ve kötülüklere engel olursa Allah da kıyamet günü (ona karşı) gazabının önünü alır. Kim bu ayda bir yetime ikramda bulunursa, Allah’ı mülakat edeceği gün Allah da ona ikramda bulunur.

Kim bu ayda sıla-i rahimde bulunursa (yakınlarına ve akrabalarına ihsan ederse), kıyamet günü Allah-u Teâlâ ona rahmetle bağışlamada bulunur. Kim bu ayda yakınlarıyla ilişkisini keserse, Allah-u Teâlâ da onunla kıyamet günü rahmet ilişkisini keser. Kim bu ayda müstehap namazlarını kılarsa, Allah-u Teâlâ da onu cehennem ateşinden korur. Kim bu ayda farz namazlardan birini eda ederse, ona Ramazan ayı dışında kılınan yetmiş farz namaz sevabı verilir. Kim bana çok salâvat gönderirse, amel terazilerinin hafif olduğu kıyamet günü, Allah-u Teâlâ onun amel terazisini ağırlaştırır. Kim bu ayda Kur’ân-ı Kerim’den bir ayet okursa, diğer aylarda Kur’an’ı hatmeden kimseye verilen sevap verilir ona.

Ey insanlar! Bu ayda cennetin kapıları açıktır; Rabbinizden dileyin ki, o kapıları yüzünüze kapatmasın. Cehennemin kapıları da kapalıdır; Rabbinizden dileyin ki, o kapıları yüzünüze açmasın. Şeytanlara da demir halka vurulmuştur; Rabbinizden dileyin ki, onları size musallat etmesin.”

Emirü'l-Müminin Hz. Ali (a.s) diyor ki: “Ben; ya Resulullah! Bu ayda amellerin en iyisi hangisidir?” diye sorduğumda, Resulullah (s.a.a); “Ya Ebe’l-Hasan! Bu ayda amellerin en iyisi, Allah’ın haram ettiği şeylerden kaçınmaktır” diye buyurdu ve ağlamaya başladı.

"Ya Resulullah! Niçin ağlıyorsun?" diye sorduğumda ise şöyle buyurdu:

“Ya Ali! Bu ayda sana karşı reva görülen şey için ağlıyorum; zira Rabbine namaz kıldığın anda geçmişlerin ve geleceklerin en kötüsü sana taraf gelip kılıçla seni vurarak sakalını kana boyadığını görür gibiyim.”


Ben; “Ya Resulullah! Bu dinimin salim kalması yolunda mı olacak?” diye sorunca

Resulullah (s.a.a); “Evet, bu, dininin salim kalmasındadır” cevabını vererek şöyle buyurdular:

“Ya Ali! Kim seni öldürürse, beni öldürmüştür; kim sana buğz ederse, bana buğz etmiştir; kim sana küfrederse, bana küfretmiştir; çünkü sen gerçekten de kendi nefsim gibi bendensin; ruhun benim ruhumdur; ahlakın benim ahlakımdır. Doğrusu Allah Tebarek ve Teala beni ve seni bir (anda) yarattı; beni ve seni seçti; beni nübüvvete, seni de imamete seçti. Kim senin imametini inkâr ederse, benim nübüvvetimi inkâr etmiş olur.

Ya Ali! Sen benim vasim, çocuklarımın (Hasan ve Hüseyin’in) babası, kızım Fatıma’nın kocasısın; hayatımda ve ölümümden sonra ümmetime halifemsin. Beni nübüvvetle gönderene ve yaratılmışların en üstünü kılana andolsun ki, hiç şüphesiz sen, Allah’ın yaratıkları üzerine hücceti, sırrının emini ve kulları üzerine halifesisin.”[2]

Efendimiz bu hutbesinde  çok önemli ve Müslümanlar için hayati önem taşıyan konulara  dikkat çekmiş ve bizlere yol gösteriştir.

Efendimizin bu hutbede dikkat çektiği konular başlıca şu şekilde sıralanabilir.

1- RAMAZAN AYININ ÖNEMİ

Bu  ayda yapılan ibadetlerin diğer zamanlara göre daha faziletli ve daha makbul olduğu vurgulanmıştır. O kadar ki hem gecesi, hem gündüzü, hem uyumak, hem uyanıkken yapılanlar, hatta nefes almak bile ibadet sayılmaktadır. Bunlara vurgu yapıldıktan sonra genel manada dini ibadetler sıralanmış ve bu ayda yapılmasına daha fazla özen gösterilmesi istenmiştir.

   Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) bir hutbesinde şöyle buyuruyor:

"Her kim Ramazan ayını sükut halinde oruç tutar da, kulağını, gözünü, dilini, şehvetini ve vücudunun organlarını yalandan, haramdan ve gıybetten kurbet (Allah’a yaklaşma) kastıyla korursa Allah-u Teâlâ onu kendine mukarreb (yakın) kılar."


2- GÜNAHLARDAN ARINMAK VE BAĞIŞLANMAK AYI

Kullarına rahim ve rahman olan mihriban Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınır takvalı olursunuz."
   
 Ramazan ayında oruç tutan ve oruçlu olduğu için Ramazan ayı boyunca günah işlemekten ve kötülüklerden  sakınan kimse kendi nefsine hakim olmaya başlar ve Ramazan ayından sonra da bu şekilde günahı terk etmeye devam edebilir.

Bu karakteri elde etme yolunda yapılan alıştırma ve egzersizlere başlıca şu maddeleri sıralayabiliriz.

a) Oruç, nefsi sakındırmak ve orucu bozan özel bir takım şeylerden uzak durmak demektir. İhlas ve İlahi rızaya ulaşmak maksadıyla nefsi yetiştirme ve mükemmelleştirmeye vesile olan önemli bir ibadet ve eylemdir ki bu yapılarak insanda irade güçlenmesi ve iradesine hakim olma yetisi gelişir. Böylece günahlara ve kötülüklere karşı direniş gücü artmış olur oruçlu insanın.

b) Meşru lezzet ve günahları terk suretiyle oruçlu kimsenin kalbi temizlenir ve nurlanır. Allah’ın zikrinden başka her türlü fikir ve zikirden kurtulur ve bu vesileyle kutlu rububi zatın nur ve feyizlerinden feyz alarak likaullah için istidad ve kabiliyet kazanır. Bu durumda Allah-u Teâlâ’nın lütuf ve inayetlerinin kapsamına girer ve ilahi cazibelerle Allah'a yakın olma (kurb) makamına erişir. Hadislerde geçen “oruçlu kimsenin nefes alması ve uykusu ibadettir” sözü de bu gerçeği anlatmak içindir.

c) Oruçlu olunduğu günler ibadet, namaz, dua, Kur’an okuma, zikir, hayır ve salih ameller için en iyi ve en güzel vakitlerdir. Çünkü nefis bu durumda kalp huzuru, ihlas ve Allah’a teveccüh etmek için her zamankinden daha hazırlıklıdır. Mübarek Ramazan ayı vakitlerin en hayırlısı, ibadet ve Allah’a teveccüh etmenin baharıdır. Dolayısıyla hadislerde Ramazan ayının fazileti ve o ayda ibadette bulunuş hakkında bir  çok tavsiyelerde bulunulmuştur.

    İmam Sadık (a.s) Ramazan ayı gelince evlatlarına şöyle tavsiye ediyordu:

"Bu ayda ibadet etmeye gayret gösterin, çünkü bu ayda halkın rızkı bölüştürülür ve eceller yazılır. Bu ayda, Allah’ın davetine icabet edip gidecek olanlar belli olur. Ramazan ayında bir gece vardır ki o gecede yapılan amel bin gecenin ibadetinden faziletlidir."

Hz. Ali (a.s) halka şöyle buyuruyordu:

 "Ramazan ayında fazla dua edin; istiğfar edin. Zira dua vasıtasıyla sizden bela giderilir ve istiğfar vesilesiyle günahlarınız silinir."

Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor ki:

"Oruç sadece yemeden ve içmeden sakınmak değildir. Bilakis orucun tam ve mükemmel olması için (gözetilmesi gereken) bir takım şartları vardır ki o da batınî sükuttan ibarettir. İmran kızı Meryem’in (s.a) insanlara "ben Allah’a oruç tutmayı adadım. O halde bugün hiç kimseyle konuşmayacağım", yani oruçlu olduğum için sükut etmem gerekir, dediğini duymadın mı? O halde oruçlu olduğunuz zaman dilinizi yalandan koruyun, gözlerinizi harama yumun, kavga ve hasetten kaçının. Gıybetten, münakaşa ve yalandan sakının. Birbirinize karşı suratınızı asmayın, ihtilaf etmeyin, öfkelenmeyin, küfretmeyin, ağzınızı bozmayın, cidal ve kavga etmeyin, zulüm ve sitemden sakının, cahilce davranışlardan, ahlaksızlıktan ve birbirinizi incitmekten kaçının. Allah’ın zikrinden ve namazdan gafil olmayın. Sükuta, düşünmeye, sabretmeye, doğruluğa ve kötü kimselerden uzak durmaya gayret edin. Batıl sözden, yalandan, iftiradan, düşmanlık etmekten, su-i zandan, gıybetten ve başkalarını çekiştirmekten sakının. Ahiret’i görün, Allah’ın vaadlerini
n gerçekleşeceği günleri bekleyin ve likaullah için azık toplayın.

    Huzur, vakar huzu ve huşu gösterin, korku ve ümit halinde olun. Kalbini kusurlardan,  içini hileden, bedenini pisiliklerden temizlersen ve Allah’tan başka her şeyden yüz çevirirsen, oruçla içini ve dışını Allah’ın yasaklarından temizleme vasıtasıyla O’nun velayetini kabul edersen, Allah’tan korkmanın hakkını içinde ve dışında eda edersen, oruçlu günlerinde nefsini Allah’a bağışlarsan, kalbini O’nun için temizler de Hak Teâlâ’nın emirlerine amel etmeye nefsini memur edersen gerçekten oruçlu olmuş, vazifene amel etmiş olursun. Kezâ, sana beyan edilen şeyden her ne kadar noksan bırakırsan orucun da o kadar noksan olur. Zira oruç sadece yiyip içmekten sakınmak demek değildir. Bilakis Allah Teala bunu, orucu bozan diğer amel ve sözlere örtü ve perde kılmıştır. O halde oruç tutanlar ne az ve aç kalanlar ne kadar da çoktur?"

3- İLAHİ ZİYAFET AYI

Ziyafet ayı denilince hepimizin aklına bol yiyecekler ve içecekler gelmektedir, halbuki açlık içeren oruç ibadeti ilahi ziyafet sayılmıştır. Çünkü ancak aç bir mideyle bol rahmet sofrasına ulaşmak mümkündür.

Günahların ruhumuzu sardığı ve acımasız pençesinde esir ettiği bir gerçektir ve her kul bunu derinden kendisinde hisseder, ramazan ayının bu günahlardan arınmak ve temizlenmek için önemli bir fırsat olduğu, bağışlanmadan bu aydan ayrılanın bedbaht olduğu ise efendimizin vurguları arasındadır. O halde bu ayda geçmişimizle ve vicdanımızla hesaplaşmak ve eksiklerimizi telafi etmek zorundayız, aksi takdirde ramazan ayı biter de hala günahlarımız bağışlanmamış olursa gönül sultanımız Habib-i Kibriya'nın buyurduğu gibi bedbahtlardan oluruz ki ahiret hayatımız azapla geçer. Şunu da bilmeliyiz ki bu arınma fırsatını biz değerlendirmeliyiz.

Bu ayın sırf gelip gidişi bizi temizlemez. Özellikle bu ayda yapacağımız dua, münacat, yalvarma ve yakarışlarla bir daha o günahları tekrarlamamaya karar vererek arınmak gerekir. Kısacası günahtan arınmak için uzun secdeler yapmalıyız Efendimizin emirleri uyarınca. Ancak böyle oturabiliriz ilahi rahmet ve mağfiret sofrasına ve bu ziyafetin mihmanı olabiliriz.

4- KADİR GECESİ VE KUR’ANIN NÜZUL  AYI

Mübarek ramazan ayında derinlikleri ve tüm boyutları normal insanlara  gizli kalan bir olay vuku bulmuştur. Ramazan ayının en büyük özelliği ve bu ayda oruç tutulmasını gerekli kılan en önemli sebep de Kur’anın bu ayda nazıl oluşudur.

Bir hadiste İmam Sadık’tan (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilir:

"Bütün semavî kitaplar ramazan ayında inmiştir."

Evet, ramazan ayı Kur’ân-ı Kerim’in onda indirilmesiyle değer kazanmıştır. Yüce Allah ramazan ayını bu özelliğiyle tanıtıyor insanlara ve şöyle buyuruyor:

"(Orucu farz kılınan sayılı günler) ramazan ayıdır. Bu ay öyle bir aydır ki insanlar için hidayet olan, hidayet ve doğruyla batılı ayırt etmenin apaçık delillerini kapsayan Kur’ân, onda indirilmiştir." [ Bakara, 185]

Tutulan oruç da verilen bu en büyük nimete karşılık  şükretmek için olsa gerek.

Evrensel manada tüm çağlara ve mekanlara hidayet kitabı olarak gönderilen ilahi kelam bu ayda inmiştir. Her iki dünya mutluluğunu insanlığa sunacak bir emanet olarak bu ayda nazil olmuştur. Bunun için ramazan ayı Kuran ayı ve Kuran'ın baharıdır. Bu ayda İslam ümmeti Kur’anla daha fazla haşır neşir olmalı ve hidayet ışıklarını kalbinde yakmalıdır.

Bin aya bedel yani 83 yıllık bir ömre bedel Kadir gecesi de bu ayda olmakla kaderimizi belirleyen faktörün kendi takdirlerimiz olduğunu unutmamalıyız.

Kadir geceleri, ramazanın manevî açıdan doruğa ulaştığı gecelerdir. Bu gecelerde müminin hayatı baştanbaşa İlahi renge bürünür ve O’nun yüceliğiyle dolup taşmaktadır. Gecenin sır dolu sessizliğinde tam bir kullukla Rabbinin katında her şeyi, hatta kendisini bile unutur gider, yeryüzüyle ilgili her şeyden koparak gök alemine bağlanır ve bütünleşir onunla.

Bu anlamlı bütünleşme onu soyutlaştırır ve biricik mabuduna ibadet etmeye yönlendirir; bu sayede nedenler, kanunlar ve evrenin sırlarını örten perdeler açılıverir ve mümin can gözüyle her şeyi düzüp koşan Allah’ın cemalini seyre durur ve can kulağıyla Allah’ın kelâmına kulak verir. "Melekler Rablerinin izniyle inerler." Ve kalbiyle, tüm evrenin ilâhî emrin doğrultusunda harekete geçtiğini anlar. Kadir Gecesi, insanın Allah’la buluşma vaktidir; cismin rengini yitirip de ruhun hakim olduğu gecedir. Maddenin alçalıp mananın yüceldiği, dinin maneviyatının tecelli ve yerin semavîleştiği, müminin baştanbaşa tüm vücudunun ilâhî fıtratının derinlikleriyle yol arkadaşı olduğu, insanın meleklerle arkadaşlık ettiği gecedir. Kendini unutma ve Allah’ın varlığına dalıp O’nda boğulma, Hakk’ın rahmet ve sevgi yağmurunun, Allah’ın peşinde olan oruçlulara yağdığı gecedir; ilâhî takdir gecesidir. Evet, Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır...

Kadir Gecelerinde, önderlerimizin bize öğrettiği gibi kâinatın yaratıcısına hamd-ü senada bulunmalı, O’nunla dertleşmeliyiz. Tüm gece boyunca uyanık kalınmalı, namaz ve ibadetle meşgul olunmalıdır. İstek ve ricaları yüce Rabbin dergâhına sunmalı ve O’ndan sevgi, rahmet ve af dilenmelidir. Gerçekten de gönül temizliğinde eşleri bulunmayan Ehlibeyt İmamları'nın da buyurdukları gibi: "Gerçek mahrum, bu gecenin feyizlerinden mahrum kalan kimsedir."

Kalpleri uyanık insanlar ve özellikle gençler, ramazan ayının bereketlerinden yararlanarak Kadir Gecelerinde kendilerini insanî açıdan olgunlaştırmaları ve bu değerli gecelerde iman ve aşkla vardıkları ve varmaları gereken fazilet evreleri ve manevî yüceliğe dikkat etmeleri ve bu alanda ilerlemeye çalışmaları umulur. Böylece her ramazandan sonra İslam ve onun pek değerli hükümlerini ve derin anlamlı eğitim sistemini daha iyi anlayarak kendi ruhumuzu bu semavî inancın hedeflerine daha çok yaklaştırabiliriz.

5- İNFAK VE SADAKA AYI

Günümüz dünyasında insanların birçoğunun yoksulluğu ve insanlar arasında vücuda gelen korkunç sınıf uçurumları çok ciddi bir sorun haline gelmiş ve düşünce sahiplerini, meseleye bir çözüm getirmek için düşünmeye mecbur etmiştir.

İslam, servetin bir yerde birikmesini önlemek ve yoksulluk belasının kökünü kurutmak için infak, humus ve zekât kanununu koymuştur. Yani zenginlerin, her yıl mallarından belirli bir miktarını fakirlere vermesini emretmiştir.

Kur’an'ın  birçok yerinde zekâttan söz edilmiş ve ona o kadar önem verilmiştir ki, çoğunlukla dinin en büyük farizası olan namaz ile birlikte zikrolunmuştur.  Mesela, bir ayette  şöyle buyrulmaktadır:

Dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah katında bulacaksınız." (Bakara/ 110)

Kim, büyük bir servet elde eder ve cimrilik yaparak Allah’ın o servetteki hakkını ödemez, onu altın ve gümüş kaplar haline getirerek süslü-püslü bir hayata dalarsa, Allah’ın azabını hak eder ve Kur’an-ı Kerim’de acıklı bir azapla müjdelenen kimselerden olur. Allah Teala Tevbe suresinin 34. ve 35. ayetlerinde şöyle buyuruyor:

"Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlara acıklı bir azabı müjdele. O gün ki, bu altın ve gümüşler cehennem ateşinde kızartılır da alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanır, (ve:) "işte kendiniz için yığıp-sakladığımz şey budur; şimdi yığıp-saklamakta olduğunuz şeyi tadın (bakalım)." denilir."

Bu ve buna benzer onlarca ayet ve hadiste konunun önemine işaret edildiğini görmekteyiz. Bu cümleden ramazan ayında oruç ibadetiyle birlikte efendimiz infak ve sadaka konusuna işaret ederek müminleri bu konuya davet etmekte ve Allah’ın onlara verdiği nimetlerde fakir ve yoksul halkın hakkının olduğunu hatırlatmaktadır, öyleki fitre zekatı yani mali infak ramazan ayının bitimiyle verilir ve orucun kabul şartı sayılmıştır.

6- AKRABA VE YAKINLARA İLGİ AYI

İnsan sosyal bir varlıktır ve tek başına yaşaması da çok zor hatta imkansızdır. İnsanlarla münasebet, hayata mânâ ve güzellik katar. Bunun için insan hayatının çok önemli yönlerinden biri, insanlarla kurulan yakınlıklar ve bunlara yüklenen mânâlardır. Yakınlık kurmak, insanî duygulardandır. Akrabalık milletlerarası münasebetlerde de aranan bir mefhumdur. Akrabalık, dilimizdeki "akraba gibi olmak", "akrabadan sayılmak", "akrabadan öte" deyimlerinde görüldüğü gibi, beşerî isteklerle ortaya çıkan ve arzu edilen bir durumdur.

Sıla-i rahim; akrabaya yaklaşmak, onları arayıp sormak ve ziyaret etmek, elinden geldiğince onlara yardımcı olmak mânâlarında kullanılmaktadır. Dinimizin üzerinde ısrarla durduğu konulardan biri sıla-i rahimdir ki, akrabayla ilgiyi kesmemeyi, hürmetkâr olmayı, maddî-mânevî her çeşit yardımda bulunmayı, onlara şefkat ve merhamet göstermeyi, yakın-uzak akrabanın her bir ferdine samimi sevgi beslemeyi ve güler yüz göstermeyi içine alır. Efendimizin (s.a.a.) bu hususla ilgili hadisleri: "Allah'a ibadet edin, akrabaya iyi davranın.", "Allah'a ve Ahiret gününe iman eden kimse akrabasını gözetsin.", "Hısım ve akraba ile ilgiyi kesenler cennete giremez.", "Karşılık olsun diye yakınlarını ziyaret eden kimse gerçekten görüp gözeten değildir; asıl ziyaretçi, kendisiyle temas kesildiği halde münasebetini kesmeyip sürdüren kimsedir." şeklinde sıralanabilir.

Peygamberimiz (s.a.a.) tebliğine karşılık, akrabasına (Ehlibeyt'ine) meveddeti (sevgiyi) istemiştir. Nitekim kendisinin de uzak akrabalarına bile gösterdiği hürmet ve merhamet, bizim için bu konuda önemli örnektir. Akrabalar arası münasebeti kesmek dinimizde fâsık sayılan kimselerin özelliklerinden biri olarak sayılmaktadır.

İşte bu öneme binaen Hz. Peygamber ramazan ayına girmeden bu ayda yapılması gerekenler içine akraba ilişkilerini de almıştır.

Konuyu fazla uzatmaya artık gerek yok, değerli okuyucularımız başta nakledilen nebevi hutbeyi defalarca okuyup almaları gereken mesajları alacaklardır, ancak son olarak Efendimiz ve Hz. Ali arasında geçen diyaloğu dikkatlice okumalı, çünkü Efendimizin Ehlibeyte özel vurgusu vardır ve hatılamalıyız ki muvahhidler serveri ve imamı Hz. Ali bu ayda yani ramazan ayının 21. gecesi şahadet makamına ulaşmış “Andolsun Kabe’nin Rabbine kavuştum ben Mevlama" diyerek ebediyete göç etmiştir.
Buyazı Sayaç, tr.web-counter.net Kere Okundu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder