إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي
لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ
الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا
كَبِيرً
Şüphe yok ki bu Kur'ân, insanları en doğru bir yola sevk
eder ve iyi işlerde bulunan inanmış kimselere, gerçekten de büyük bir mükâfata
nail olacaklarını müjdeler.
ذَلِكَ
الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ
هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ
Bu, bir kitaptır ki onda şüphe yok. Takva sahiplerine yol
göstericidir.
Hiç şüphe yok ki insanoğlu hayata başladığı andan itibaren
ilime her zaman ihtiyaç duymuştur. Bu ihtiyacını bazen ilham veya vahiy, bazen
kişilerin vasıtasıyla ve bazen de kitapların aracılığıyla gidermektedir.
İlimlerin doruk noktasına ulaşmış olduğu bu çağda insanlar ilimlerini
kitaplardan öğrenip ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Bunun yanı sıra bu
ihtiyacın karşılanması için okullar açılmış, üniversiteler kurulmuş ve aynı
zaman da tecrübe ilimlerinden faydalanmaktadırlar.
Bugün toplumumuzun insanlarını inançlılar ve inançsızlar
olarak ikiye ayırır isek her ikisi de kitaba başvurup hidayet yollarını
aramaktadırlar. İnançlılar kutsal kitapların peşi sıra giderler, inançsızlar
ise tecrübe ilminin peşine takılarak beşerin yazmış olduğu kitaplardan
faydalanırlar.
İnançlılar için meşhur olan dört semavi kitap vardır. Bunlar
Tevrat Zebur İncil ve kuranı kerimdir. Bizi hidayete erdirecek olan
sorumluluğunda olduğumuz kitap ise kurandan başkası değildir. Çünkü kurandan
önceki kitaplar bizden önce yaşayan toplumların hidayet kitapları idi. Fakat bu
çağda bizlerin hidayet kitabı Allahın emriyle ve peygamber efendimizin (s.a.a)
vasıtasıyla elimize ulaşan kutsal kitap kurandan başkası değil.
Elbette akla bazen şu soru gelebilir ki acaba elimizde ki
kuran peygamber efendimizin getirmiş olduğu kitabın aynısı mı? Bu konuya
kuranın kendisi cevabı açık bir ifadeyle şöyle buyuruyor: إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا
الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ Şüphe yok ki Kur'ân'ı biz indirdik ve
şüphe yok ki onu mutlaka koruyacağız. Bu
ayetin kendisi sözün bittiği yerdir. Yani her türlü eksiklikten değişimden bu
kitap korunacaktır.
Burada şu soruyla karşılaşıyoruz. İnsanoğlu neden hidayeti
için semavi bir kitaba ihtiyaç duymaktadır?
Bu sorunun cevabını şöyle bir örnekle verelim. Nasıl ki bir
şey icat edildiğinde veya bir alet yapıldığında o şeyden faydalanmak için bir
kullanma kılavuzu hazırlanıp hizmete sunuluyor ise insanoğlunu yaratan Allah
insanoğlunun yaşayışı için kullanacağı bir kılavuz kitabı hazırlamış ve
insanoğlunun hidayeti için zaman ve şartlar oluştuğunda peygamberler vasıtasıyla
insanlığa sunmuştur.
Makalenin de başında zikir ettiğimiz ayet buna işarettir.
Eğer ayetin anlamına biraz daha derince bir tefekkürle yaklaşacak olursak
hidayet için en sağlam yol olarak kuranın yolu olduğunu beyan etmektedir. Bu
hidayet için ilk şart olarak, iman ve salih ameller gelmektedir.
İmanı tarif edecek olursak kalple itikat etmek, lisan ile
söylemek ve uzuvlar ile amel etmekten geçer. Elbette her üç şartın bir arada
olması temel esastır. Salih amel ise imanın esaslarından olup Allahın emir ve
yasaklarına uyarak, buyurmuş olduğu emirleri harfiyen yerine getirmektir.
Allahın haram kıldığı şeyleri kendisine haram bilmek ve helal kıldığı şeyleri
kendisine helal bilmesidir.
Kuranı kerim bütün insanoğlu için mi hidayet kitabı mıdır?
Kuran kerim bazı şartlarla birlikte insanoğlunun hidayeti
için insanlığa sunulmuştur. Elbette bu şartlara haiz olan insan hidayete
erecektir. Bu şartlara haiz olmayanlar hidayet çizgisinin dışında kalacaktır.
Bu şartlardan biri takvalı olmaktır. Kuran takvalı olan insanları hidayete
erdirecektir. Kurana inanmayan veya aleni bir şekilde kâfirliğini ortaya koyan
insan için, kuran hidayet kitabı olamaz. Zira kuran ilk olarak kalplere hitap
etmektedir. Eğer bir insanın kalbi temiz olmaz ise ve günahları yüzünden kalbi
hidayete kapanmışsa aynı zamanda hakikati inadı yüzünden saklar ise burada
kuran bu insanlar için hidayet kitabı yerine hüsran kitabı olacaktır.
وَنُنَزِّلُ
مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء
وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ
إَلاَّ خَسَارًا
Biz Kur'ân'dan müminlere şifa ve rahmet olan şeyi
indiriyoruz. Bu ise zalimler için hüsrandan başka bir şey arttırmıyor.
Peki, günlük yaşantımızda kuranı kerimden nasıl
yararlanmalıyız?
Her şeyden önce
günlük yaşantımız kuran eksenli olmalıdır. Yapacağımız bütün işler için kuran
ölçü olmalıdır. Hatta kuranın kendisi gibi yapacağımız her işin başında Allahın
ismiyle başlayıp, sonunda Allaha hamd ile tamamlanmalıdır. Kısacası kuran dekor
özelliği taşımamalıdır. Sadece cenaze merasimlerinde veya evlerimizin
duvarlarında kutsal kitap diye asılı kalmamalıdır. Yaşam tarzımızda bize yön
vermelidir. Bu konuda İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:
“Bizim Şialarımız bir gün içerisinde
en az elli ayet okurlar ve okudukları ayetlerde tefekkür ederler.”
Bu emirden anlaşılan
ilk önce kuranı kerimi kendi lisanıyla okumayı öğrenmeliyiz. Bunu yaptığımız
zaman peygamber efendimizin (s.a.a) buyurduğu sizin en hayırlınız kuran öğrenen
ve öğretendir sözünün muhatabı olmuş oluyoruz. İkinci aşamada ise okuduklarımızı
anlamaya çalışmalıyız.
Bir diğer nokta ise kuranı okuyup anlamını idrak ettikten
sonra mutlaka amellerimizle tatbik etmeliyiz. Eğer bu tatbik olmaz ise, hidayet
için sadece okumak yeterli olmayacaktır.
Elbette unutmamak gerekir ki Kuran okumanın kendisi ibadet
olduğu için insanoğlunun büyük düşmanı olan şeytan çeşitli vesveselerle buna
engel olmaya çalışacaktır. Bunun için kuran okuyacak kişi, kendisini şeytanın
hile ve vesveselerine karşı korumalıdır. Bunun da en güzel şekli Allahın
kitabını okumadan önce kovulmuş şeytanın şerrinden Allaha sığınılıp allatan
yardım dilenmelidir.
Yazarın Diğer Yazıları
______________________________________________________
______________________________________________________
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder