8 Eylül 2012 Cumartesi

Hidayet yolu Kuran’a bağlıdır



إِنَّ هَذَا الْقُرْآنَ يِهْدِي لِلَّتِي هِيَ أَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ الْمُؤْمِنِينَ الَّذِينَ يَعْمَلُونَ الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ أَجْرًا كَبِيرً
Şüphe yok ki bu Kur'ân, insanları en doğru bir yola sevk eder ve iyi işlerde bulunan inanmış kimselere, gerçekten de büyük bir mükâfata nail olacaklarını müjdeler.

ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ
Bu, bir kitaptır ki onda şüphe yok. Takva sahiplerine yol göstericidir.
Hiç şüphe yok ki insanoğlu hayata başladığı andan itibaren ilime her zaman ihtiyaç duymuştur. Bu ihtiyacını bazen ilham veya vahiy, bazen kişilerin vasıtasıyla ve bazen de kitapların aracılığıyla gidermektedir. İlimlerin doruk noktasına ulaşmış olduğu bu çağda insanlar ilimlerini kitaplardan öğrenip ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Bunun yanı sıra bu ihtiyacın karşılanması için okullar açılmış, üniversiteler kurulmuş ve aynı zaman da tecrübe ilimlerinden faydalanmaktadırlar.
Bugün toplumumuzun insanlarını inançlılar ve inançsızlar olarak ikiye ayırır isek her ikisi de kitaba başvurup hidayet yollarını aramaktadırlar. İnançlılar kutsal kitapların peşi sıra giderler, inançsızlar ise tecrübe ilminin peşine takılarak beşerin yazmış olduğu kitaplardan faydalanırlar.
İnançlılar için meşhur olan dört semavi kitap vardır. Bunlar Tevrat Zebur İncil ve kuranı kerimdir. Bizi hidayete erdirecek olan sorumluluğunda olduğumuz kitap ise kurandan başkası değildir. Çünkü kurandan önceki kitaplar bizden önce yaşayan toplumların hidayet kitapları idi. Fakat bu çağda bizlerin hidayet kitabı Allahın emriyle ve peygamber efendimizin (s.a.a) vasıtasıyla elimize ulaşan kutsal kitap kurandan başkası değil.
Elbette akla bazen şu soru gelebilir ki acaba elimizde ki kuran peygamber efendimizin getirmiş olduğu kitabın aynısı mı? Bu konuya kuranın kendisi cevabı açık bir ifadeyle şöyle buyuruyor: إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ Şüphe yok ki Kur'ân'ı biz indirdik ve şüphe yok ki onu mutlaka koruyacağız.  Bu ayetin kendisi sözün bittiği yerdir. Yani her türlü eksiklikten değişimden bu kitap korunacaktır.
Burada şu soruyla karşılaşıyoruz. İnsanoğlu neden hidayeti için semavi bir kitaba ihtiyaç duymaktadır?
Bu sorunun cevabını şöyle bir örnekle verelim. Nasıl ki bir şey icat edildiğinde veya bir alet yapıldığında o şeyden faydalanmak için bir kullanma kılavuzu hazırlanıp hizmete sunuluyor ise insanoğlunu yaratan Allah insanoğlunun yaşayışı için kullanacağı bir kılavuz kitabı hazırlamış ve insanoğlunun hidayeti için zaman ve şartlar oluştuğunda peygamberler vasıtasıyla insanlığa sunmuştur.
Makalenin de başında zikir ettiğimiz ayet buna işarettir. Eğer ayetin anlamına biraz daha derince bir tefekkürle yaklaşacak olursak hidayet için en sağlam yol olarak kuranın yolu olduğunu beyan etmektedir. Bu hidayet için ilk şart olarak, iman ve salih ameller gelmektedir.
İmanı tarif edecek olursak kalple itikat etmek, lisan ile söylemek ve uzuvlar ile amel etmekten geçer. Elbette her üç şartın bir arada olması temel esastır. Salih amel ise imanın esaslarından olup Allahın emir ve yasaklarına uyarak, buyurmuş olduğu emirleri harfiyen yerine getirmektir. Allahın haram kıldığı şeyleri kendisine haram bilmek ve helal kıldığı şeyleri kendisine helal bilmesidir.
Kuranı kerim bütün insanoğlu için mi hidayet kitabı mıdır?
Kuran kerim bazı şartlarla birlikte insanoğlunun hidayeti için insanlığa sunulmuştur. Elbette bu şartlara haiz olan insan hidayete erecektir. Bu şartlara haiz olmayanlar hidayet çizgisinin dışında kalacaktır. Bu şartlardan biri takvalı olmaktır. Kuran takvalı olan insanları hidayete erdirecektir. Kurana inanmayan veya aleni bir şekilde kâfirliğini ortaya koyan insan için, kuran hidayet kitabı olamaz. Zira kuran ilk olarak kalplere hitap etmektedir. Eğer bir insanın kalbi temiz olmaz ise ve günahları yüzünden kalbi hidayete kapanmışsa aynı zamanda hakikati inadı yüzünden saklar ise burada kuran bu insanlar için hidayet kitabı yerine hüsran kitabı olacaktır.
وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآنِ مَا هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا
Biz Kur'ân'dan müminlere şifa ve rahmet olan şeyi indiriyoruz. Bu ise zalimler için hüsrandan başka bir şey arttırmıyor.
Peki, günlük yaşantımızda kuranı kerimden nasıl yararlanmalıyız?
 Her şeyden önce günlük yaşantımız kuran eksenli olmalıdır. Yapacağımız bütün işler için kuran ölçü olmalıdır. Hatta kuranın kendisi gibi yapacağımız her işin başında Allahın ismiyle başlayıp, sonunda Allaha hamd ile tamamlanmalıdır. Kısacası kuran dekor özelliği taşımamalıdır. Sadece cenaze merasimlerinde veya evlerimizin duvarlarında kutsal kitap diye asılı kalmamalıdır. Yaşam tarzımızda bize yön vermelidir. Bu konuda İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:
Bizim Şialarımız bir gün içerisinde en az elli ayet okurlar ve okudukları ayetlerde tefekkür ederler.”
 Bu emirden anlaşılan ilk önce kuranı kerimi kendi lisanıyla okumayı öğrenmeliyiz. Bunu yaptığımız zaman peygamber efendimizin (s.a.a) buyurduğu sizin en hayırlınız kuran öğrenen ve öğretendir sözünün muhatabı olmuş oluyoruz. İkinci aşamada ise okuduklarımızı anlamaya çalışmalıyız.
Bir diğer nokta ise kuranı okuyup anlamını idrak ettikten sonra mutlaka amellerimizle tatbik etmeliyiz. Eğer bu tatbik olmaz ise, hidayet için sadece okumak yeterli olmayacaktır.
Elbette unutmamak gerekir ki Kuran okumanın kendisi ibadet olduğu için insanoğlunun büyük düşmanı olan şeytan çeşitli vesveselerle buna engel olmaya çalışacaktır. Bunun için kuran okuyacak kişi, kendisini şeytanın hile ve vesveselerine karşı korumalıdır. Bunun da en güzel şekli Allahın kitabını okumadan önce kovulmuş şeytanın şerrinden Allaha sığınılıp allatan yardım dilenmelidir.


Yazarın Diğer Yazıları
______________________________________________________

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder