Allah-u Teala insanoğlunu gafletten uyandırmak ve
görevlerini hakkıyla ifa edebilmesini sağlamak için Kur’an’da çeşitli yöntemler
kullanmıştır. Bunlardan birisi de Hak Teala’nın dünya ve ahiretle ilgili
bulunduğu vaatler ve verdiği müjdeleyici veya korkutucu haberlerdir.
Bunlara inanan ve yakin eden bir kimse, yakini ölçüsünde
ilahi sınırları çiğnememeye haramlardan uzak durup, farzları yerine getirmeye,
hatta müstehap ve mekruhlara bile dikkat etmeye özen gösterir. Bundan dolayıdır
ki yakinin en zirve noktasında olan masumlar, asla günah işlemezler. Hiçbir
farzı ihmal etmezler.
Allah’a inanan herkesin, onun verdiği sözden asla
dönmeyeceğini bildiği, bilmesi gerektiği halde, yine de lütuf ve inayeti gereği
kulunda daha çok yakin ve güven hâsıl olması için birçok vaadinin ardından
onların vicdanlarına şöyle hitap etmektedir:
“Ahdine, Allah'tan daha vefalı-daha sadık kim var ki?”
(Tevbe, 111)
"…Hiç şüphesiz Allah vaadinden caymaz." (Al-i İmran, 9, Zümer, 20, Ra'd, 31)
Biz bu ilahi vaatlerin dünyayla alakalı olanlarından bir
kısmına kısa izahlarla birlikte bu yazıda yer vermeye çalışacağız. İnşallah bu
vaatleri dikkate almak, bir taraftan gafletlerimizin bertaraf olmasına vesile
olur, diğer taraftan maddi ve manevi sıkıntı ve problemlerimizin asıl
sebeplerini öğrenir ve onları bertaraf etmeye çalışırız.
*
1- Allah mu'minlerle beraberdir: (Enfal, 19)
2-Allah sabredenlerle birliktedir: (Bakara, 153-249, Enfak,
46, Enfal, 66)
3- Allah takva ehliyle birliktedir: (Bakara, 194, Tevbe,
36-123, )
4- Allah takva ehli olan ve iyilik edenlerle
beraberdir: (Nahl, 128)
5- Allah’a tevekkül edene o kâfi gelir: (Ahzap, 3-48, Zumer,
36, Talak, 3)
Allah, sabreden takva
ve tevekkül ehli olan mu’minlerle beraberdir. Ne büyük bir lütuf, ne büyük bir
inayet, ne büyük bir iftihardır Hakk’ın maiyet ve himayesine mazhar olmak! Buna
inanan, yakin eden bir kimse yalnızlık, acizlik korkaklık hisseder mi?
Umutsuzluğa düşer mi? Bunalım ve buhranlara sürüklenir mi? En zor durumlarda
dahi sükunet ve teslimiyetini kaybeder mi?!
6- Takva ehli olup Resul’e iman edenlere nuraniyyet
bahşeder: (Hadid, 28)
7- Takva ehline hakkı
batıldan ayırt etme özelliği verir: (Enfal, 29)
8- Takva ehline Allah bilmediklerini öğretir: (Bakara, 282)
9- Allah mu’minleri karanlıklardan çıkarıp nura götürür:
(Bakara, 257)
10- Allah için çaba gösterenler mutlaka hedefe ulaşırlar:
(Ankebut, 69)
11- Her zorluğun ardından bir kolaylık lütfeder: (Talak, 7,
İnşirah, 5-6)
12- Mu’minleri kurtarır: (Enbiya, 88)
13- İman ve salih amel ehli olanların muhabbetini kalplere
yerleştirir: (Meryem, 96)
14- Biz ona, en kolay olanı kolaylaştıracağız. (Leyl, 7)
15- Takva, işleri kolaylaştırır: (Talak, 4)
16- İman edip de salih amel işleyen ve Resulullah’a nazil
olana iman edenlerin Allah kötülüklerini örter ve işlerini düzene koyar:
(Muhammed, 2)
17- Mu’min olduğu halde salih amel işleyene hayat-ı Tayyibe
nasip eder: (Nahl, 97)
18- Takva ehline çıkış yolunu gösterir ve ummadığı yerden
onu rızıklandırır: (Talak,3)
19- Şükredenlere nimetini artırır: (İbrahim, 7)
20- İman ve takva ehline göğün ve yerin bereketlerini nazil
eder: (A’raf, 96)
21- Kur’an’dan-zikirden yüz çevirmek dar geçime muciptir:
(Taha, 124)
22- Fakirlik korkusuyla evlenmekten vazgeçmeyin, Allah
onları kendi fazlıyla ihtiyaçsız kılar: (Nur 32)
Bu iki grup ayette Hak Teala iman, takva, teslimiyet, ihlâs,
salih amel, şükür ehli olanlara maddi, manevi kazanımlardan bahsetmektedir.
Evet, Allah-u Teala bu özelliklere sahip olanlara manevi olarak nuraniyyet,
hakkı batıldan ayırt etme özelliği bahşeder; Rabbani ilimleri öğrenmelerine
zemin hazırlar; hidayet yollarını teşhis etme ve gün geçtikçe hidayetlerini
artırmada yardımcı olur. Sonlarını kurtuluş ve selamete çıkarır; hiçbir zaman
çıkmazda bırakmaz; bazen yanlış yapsalar da o iman ve takvalarından dolayı, o
yanlışlarının üstünü örter; muhabbet ve sevgilerini pak ve layık gönüllere
yerleştirir.
Maddi olarak işlerini düzene koyar ve kolaylaştırır; onlara
“hayat-ı tayyibe” (huzurlu, bereketli, şaibe ve şerlerden uzak bir hayat) nasip
eder. Takva ehli olana ummadığı yerden rızkını nasip eder. Şükür ehli olursa,
nimetini artırır, malına bereket nasip eder. Tam tersine Hakk’ın zikrinden yüz
çevirene dar-bereketsiz-huzursuz bir hayat verir.
Evet, takva ehli olan, rızık korkusu, aman ne olacak kaygısı
yaşamaz ve dolayısıyla bu gerekçeyle vazifelerini ihmal etmez. Eğer hayatımızda
bunları müşahede etmiyorsak, Rabbimiz de vadinde asla hilaf etmeyeceğine göre,
suçu kendimizde aramalı ve nerede hata yaptığımızı, eksiklerimizin nerede
olduğunu sorgulamalıyız.
23- Namaz kötü ve çirkin işlerden alıkor: (Ankebut, 45)
24- Allah’ın zikriyle kalpler yatışır: (Ra’d, 28)
25- Onu hatırlayanı, o da hatırlar: (Bakara, 152)
26- Duaları kabul eder: (Bakara, 186, Gafir, 60, Neml,
62)
Her namaz kılanın mutlaka namaz kılmayanlarla az da olsa,
kötülüklerden uzak kalmada bir farkı vardır. Ancak namaz ne kadar mükemmel
olursa, sıhhat, kabul ve kemal şartlarına haiz olursa, o derece insanı
kötülüklerden uzaklaştırıp, kemallere yüceltmesi de mükemmel olur. Eğer hala
namaz ehli olmamıza rağmen bir takım yanlışlarımız, günahlarımız söz konusuysa,
demek ki namazımızda noksanlıklar var…
Allah’ın zikriyle kalpler yatışır, huzur bulur. Allah’ı yad
edenler, onu her zaman ve mekanda hazır ve nazır görenlerin, elbette
ıstırapları, kaygı ve korkuları, yok olur, ya da azalır. “Siz beni hatırlayın,
ben de sizi hatırlayayım” vaadini Rabbinden duyan ve sürekli Rabbini kalben,
lisanen ve halen zakir olan bir kimsenin kaygılanmasına, mustarip olmasının bir
anlamı kalır mı?
Rabbimiz duaları kabul edeceğine dair söz vermiştir. Yeter
ki dua şartlarına uygun yapılmış olsun. Eğer dualarımız kabul olmuyorsa,
mutlaka dua adap ve şartlarında sorun vardır…
27- İnfak edilenin yerini doldurur: (Sebe’, 39, Bakara,
269-272)
28- Bire karşı 700 verir: (Bakara, 261)
29- Allah ribayı (faizi) yok eder. Sadakayı ise büyütür,
bereketlendirir: (Bakara, 276)
30- Allah’a borcun sonucu: Kim Allah'a güzel bir borç
verecek ki, Allah da onu kendisine kat kat ödesin. Ona çok değerli bir mükâfat
da vardır. (Hadid, 11, Bakara, 245, Müzzemmil, 20)
Allah aşkına bu İlahi vaatleri okuyup, inanan, yakin eden
bir kimsenin artık, infak ederken eli titrer mi? Zekâtını, humusunu verirken,
ikrah ve isteksizlik yaşar mı? “Aman ne olacak?” kaygı ve korkularına kapılır
mı?
Mu’min kardeşine yardım amaçlı borç verme söz konusu olunca,
eli titrer mi? Mu’mine borç verdiğinde aslında Allah’a borç verdiğini ve
verdiği Rabbi tarafından kat kat telafi edeceğini bilen bir kimse, kendisine el
açan mu’mini geri çevirir mi? Hatta onun el açmasını bekler mi?
31- Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden ve
sizin yaptıklarınızı bilen O'dur." (Şura, 25)
32- Allah bütün günahları bağışlar, tevbe edildiği takdirde:
(Zumer, 53)
33- "…Şüphesiz ki Allah çok tövbe edenleri de sever,
çok temizlenenleri de sever." (Bakara, 222)
34- "Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda
bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok
bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir." (Furkan, 70)
35- Başkalarını bağışlayanı Allah da bağışlar: (Nur, 22)
36- İstiğfarın rızkın bollaşması ve sıkıntıların bertaraf
olmasına yol açması: (Nuh, 10-12)
37- "Ey kavmim! Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra
O'na tevbe edin ki, üzerinize gökten bol bol bereket indirsin ve sizi
kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın. Gelin günahkâr olarak dönüp
gitmeyin." (Hud, 52)
38- "Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin, sonra ona tevbe
edin ki sizi, belli bir süreye kadar güzel güzel yaşatsın. Ve her fazilet
sahibine layık olduğu ihsanı versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben sizin için
büyük bir günün azabından korkarım." (Hud, 3)
Masum olmayanların hata yapmaları, günaha müptela olmaları
muhtemeldir. Yukarıdaki İlahi vaatlere inanan ve yakin eden bir kimse, böyle
bir durumda umutsuzluğa kapılmaz; dönüp tevbe ederek Rabbinden bağışlanma diler
ve pişmanlık ve gözyaşlarıyla kendini bağışlatır, geçmişi telafi eder.
Tevbe sadece günahların bağışlanmasına vesile olmakla
kalmaz, Allah günahlarını hasenata çevirir; rızkını bollaştırır; sıkıntılarını
bertaraf eder ve hayatı bereketlenir.
Ancak tevbe ve bağışlanmanın bazı şartlarını da yukarıdaki
ayetlerde müşahede etmekteyiz. Örneğin tevbe hakiki bir tevbe olmalıdır. Sadece dilde istiğfar edip de
günahtan pişmanlık duymamak ve salih amellere yönelmemek gerçek bir tevbenin
tahakkuk etmediğini gösterir. Yine Rabbimiz, kendi bağışını, bizim de bize
karşı yanlış yapanlara karşı affedici ve bağışlayıcı olmamıza endekslemiştir.
Kendisine yanlış yapanları affetmeye yanaşmayanların Allah’tan af ve mağfiret
beklemeleri abes ve yersizdir.
39- Allah’ın dinine, İlahi hedeflere yardım edenlere Allah
da yardım eder: (Muhammed, 79, Hac, 40)
40- Nihai zafer Allah’ın, Peygamberlerinin (ve
takipçilerinin olacaktır): (Mücadele, 21)
41- Gerçek mu’minler daima üstün gelirler: Gevşemeyin, hüzünlenmeyin.
Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz üstün olan sizlersiniz. (Al-i
İmran, 139, Al-i İmran, 160)
42- Allah’ın hizbi galip gelecektir: (Maide, 56)
43- İslam bütün dinlere galip gelecektir: (Tevbe, 33, Fetih,
28, Saf, 9)
44- Allah nurunu tamamlayacaktır: (Tevbe, 32, Saf, 8)
45- Yeryüzünü salihler miras alacaktır: "Andolsun biz,
Zikir'den (Tevrat'tan) sonra (Davud'a indirilmiş) Zebur'da da yazdık ki:
"Şüphe yok ki yeryüzü, salih kullarıma miras kalacaktır." (Enbiya,
105)
Allah-u Teala mu’minleri müdafaa edeceğine, onun dinine
yardım edenlere yadım edeceğine, Allah’ın hizbinde yer alanları galip
kılacağına, İslam’ı bütün dinlere üstün kılacağına, yeryüzünü salihlere miras
olarak bıkacağına dair söz vermiştir. Dolayısıyla mu’min bir mücahid, hiçbir
zaman mücadelesinde umutsuzluğa kapılmaz. Bilir ki onun davası, asla yok olmaz
bir davadır. O görsün veya görmesin İlahi davası sonunda zafere ulaşacak ve
ergeç dünya Salihlerin olacaktır. Mu’min ise Kur’an’ın tabiriyle iki güzelden
birisine ulaşacaktır: Ya zafer ya şehadet… Ya da mücadelesinin mükafatını Rabbi
fazlasıyla ona inayet edecektir..
Bu ayetlere inanan ve yakin eden bir kimse daha bir umutlu,
şuurlu ve şevkle evrensel İlahi adalet ve hâkimiyeti gerçekleştirecek olan Hz.
Mehdi’nin zuhurunu bekler ve bu zuhura zemin hazırlamaya çalışır.
46- Şeytanın mu’minler üzerinde bir sultası söz konusu
değildir: (İsra, 65, Hicr, 42, Sebe’, 21, Nahl, 99-100)
47- Şeytanın hileleri zayıftır: (Nisa, 76)
48- Kim, Rahmân'ın zikrini görmezlikten gelirse, biz onun başına
bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur. (Zuhruf, 36)
49- Allah’ı unutanları, Allah da unutur: (Tevbe, 67)
50- Ahireti (Allah’ı) unutanlara Allah kendilerine
kendilerini unutturur: (Haşr, 19)
Şeytanın hileleri elbette zayıftır ve mu’minler üzerinde
herhangi bir sultası söz konusu değildir. Ama bunun şartı diğer ayetlerde de
beyan edildiği gibi, Allah’ın zikrini unutmamak, onu her zaman ve mekânda hazır
ve nazır görmek, ona sığınmak, ondan yardım dilemektir. Tam tersine Rahman’ın
zikrini unutan, ahireti unutan ve Hakk’a sığınmayan kimseye elbette şeytan
musallat olacaktır. Bu Şeytanın güçlüğünden değil, insanın zayıflığından ve
güçlü olan Rabbine sığınmamasından dolayıdır.
Yazarın Diğer Yazıları
Yazarın Diğer Yazıları
______________________________________________________
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder