14 Eylül 2014 Pazar

Üstün ve Kaliteli Toplum Yaratmanın Esasları (2)

* 7- Davet eden kişi hoş, hikmetli ve dilruba sözler söylemelidir: Davet eden kişinin ölçüsü Kur’an-ı Kerim olmalıdır. Zira Allah-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’i en güzel sözlerle donatıp göndermiş ve halkı ise o güzel sözlerle kendine davet etmiştir. "Allah, sözün en güzelini; âyetleri, (güzellikte) birbirine benzeyen ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları) tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir." (25)

Allah’ın Resulü’de (s.a.a) zaten en güzel sözlerle insanları Allah’a çağırmıştır: "(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır..." (26)
İnkârı mümkün olmayan gerçek şudur ki; Allah’ın kelamından ve elçilerinin beyanlarından feyizlenen salih kullar da, en güzel sözleri dile getirerek gönülleri şad edip neşetle doldururlar.

"Kullarıma söyle, (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü (insanlara karşı güzel söz söylemezlerse) şeytan aralarını bozar." (27)

Hatta düşmanla münazara edildiğinde bile, kelimelerin iyi seçilmesi, güzel sözlerle konuşulması, hakaret sayılan, beğenilmeyen ve kalp kıracak çirkin sözlerden sakınılması emredilmiştir. Zira kelimeleri seçerek sosyal ahlaka uygun sözler söylemek, muhatabın kulağına hoş geleceğinden ve kalbine oturacağından çok daha tesirli olacaktır.   

"Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler..." (28)

Allah Resulü (s.a.a) buyuruyor ki: "Güzel söz söylemek iyiliğin vesilesidir." (29) Güzel, hoş ve dilruba söz söyleyerek edepli davranmak sadece toplumun elitlerine, zenginlere has bir durum değildir; belki toplumun değişik katmanlarında bulunan yoksullar başta olmak üzere, tün insanlara karşı edepli olmak elzem olduğu gibi, insani erdemlerin de en önemli nişanıdır.    

    * 8- Davet delile dayalı ve mantıklı olmalıdır: Davet ve münazara da ikna edici en önemli dayanak mantık ve delildir. Öyle ki, Kur’an-ı Kerim bile kendisine muhalefet edenlerden, kendi iddialarının doğru olduğunu ispatlamaları için akla dayalı deliller istemektedir.

"…De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz (iddianızı ispat edecek) delilinizi getirin." (30)

"...De ki: “Haydi getirin delilinizi! İşte benimle beraber olanların kitabı ve işte benden öncekilerin kitabı (Hiçbirinde birden fazla ilâh olduğuna dair hiçbir delil yok)..." (31)

    "Her ümmetten bir şahit çıkarırız ve (kâfirlere): ‘Kesin delilinizi getirin.’ deriz. Onlar da gerçeğin Allah’a ait olduğunu bilirler ve (Allah’a ortak diye) uydurdukları şeyler kendilerini yüzüstü bırakıp kaybolup gitmişlerdir." (32)

İslam’ın açık delil istemesi, ilmi konularda seviyenin üst düzeyde olması gerektiğinin, akla ve kanıtlara dayalı münazara yapılmasının önemini vurgulamaktadır. Öyleyse davet eden kişi, telaffuz ettiği kelimeleri, batıl ehli olanların ve fasıkların tehlike dalgalarının önünü alacak, bahanelerin önünü kesecek, dayanıklı set gibi delile dayalı olmalıdır.      

"De ki: ‘Şüphesiz ben, Rabbimden gelen kesin bir delil üzereyim." (33)

"Yoksa onu (Kur’an’ı Muhammed) uydurdu mu diyorlar? De ki: ‘Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de onun benzeri bir kitap getirin ve Allah’tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onları da yardıma çağırın." (34)
    
Davet eden veya münazara eden kişi, söyleyeceklerini akla ve delile dayalı sözlerle güçlendirip söyledikten sonra, hakkı kabul edip etmeme seçeneği muhataba ait olduğundan, muhatap ikna olmazsa şayet davetçi mesul değildir. Yani muhatap kabul ederse doğruyu bulmuş olur, etmezse de karanlıkların yarasaları gibi ömrünü cehalet uğruna heba etmiş olur.
 
    "De ki: ‘Ey insanlar, size Rabbinizden gerçek (Kur’an) gelmiştir. Artık kim doğru yola girerse, ancak kendisi için girer. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Ben sizden sorumlu değilim." (35)

    * 9- Davet, insanları olgunluğa ve doğru yola iletmelidir: Davet eden kişinin söyledikleri, Kur’an-ı Kerim’in insanları ıslah ve doğru yola ilettiği gibi, insanın olgunlaşmasına ve doğru yola yönlenmesine sebep olmalıdır. Aksi durumda insanların zihnini kurcalayacak fuzuli bilgilerle doldurmanın hiçbir yararı olmayacaktır. 

    "(Ey Muhammed!) De ki: "Bana cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi: "Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur’an dinledik de ona inandık. Artık, Rabbimize hiçkimseyi asla ortak koşmayacağız." (36)

Hz. Musa (a.s), ilimin kemaline, olgunluğun zirvesine, ıslahın faziletine ve âlimin mertebesine ulaşabilmek için, Hz. Hızır’a (a.s) tabi olup onunla birlikte dolaşmayı talep etmişti.  

    "Musa ona: ‘Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı?’ dedi." (37)

    * 10- Davet, müjdeleyici ve insanları hayra teşvik edici olmalıdır: Davet eden kişinin söyledikleri, Kur’an-ı Kerim’ın insanları hayırlı çeşitli mükâfatlarla müjdeleyip hayır ameller yapmaya teşvik ettiği ve korkutarak da kötülüklerden sakınmaya çağırdığı gibi, insanı çeşitli ödüllerle müjdelemeli ve kendisini ıslah etmesi için ise, Allah-u Teâlâ’nın azabıyla korkutmalıdır.

    Mesela Kur’an-ı Kerim insanları infak etmeye teşvik etmek için şöyle müjdelemektedir: “Mallarını Allah yolunda sarf edenlerin durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren tanenin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilendir.” (38)  

Diğer bir ayette Allah yolunda gizli veya aşikâr infakta bulunan insanların durumunu şöyle müjdelemektedir: "Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir." (39)

Kur’an-ı Kerim diğer bir ayette insanları namazı ihya ve ikame etmeye teşvik etmek için şöyle müjdelemektedir: "Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır." (40)

    * 11- Davet, derli toplu ve çeşitlilik içerici olmalıdır: Davetin derli toplu ve çeşitlilik içerici olması gerktiğinin bir örneğini, biz Lokman’ın oğluna yapmış olduğu öğütte görmekteyiz: “Ey oğul! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde kibirlenerek yürüme! Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni sevmez.” (41)

Ayette görüldüğü üzere, "namazı kıl" kulun Allah ile arasında bulunması gereken ibadet konularına değinmekte ve ibadetin önemini vurgulamaktadır; "iyiliği emret" toplumsal sorunları gidermeye yönelik çabaların önemli olduğunu ve tüm insanların iyiliği kendilerine ilke edinmeleri gerektiğini vurgulamaktadır; ve "sabırlı ol" ise,  insanların toplumsal ahlakı gözetmeleri gerektiğini ve içtimaî ahlaka uymalarının elzem olduğunu vurgulamaktadır.

Diğer bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır: "Allah’tan başkasına kulluk etmeyin, anne babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel güzel konuşun, namazı kılın, zekatı verin diye söz almıştık. Sonra siz pek azınız müstesna, döndünüz; hala da yüz çevirip duruyorsunuz." (42)

    Yine yukarıda okumuş olduğumuz mezkur ayette Allah-u Teâlâ’nın kendi buyruğunu derli toplu ve çeşitlilik içerici uslupla beyan ettiğini görmekteyiz. Zaten Kur’an-ı Kerim’in geneline baktığımızda hemen hemen tüm ayetlerde muhtelif konuların bir arada zikredildiğini ve çeşitlilik içerikli olduğunu görmekteyiz.

    Öyleki Kur’an-ı Kerim insanların insan öldürmelerinin doğuracağı sakıncaların delaletinden, misafire hizmet etmenin faziletine; insanların kendilerini irfanın sadeliğiyle donatmalarının erdemlerinden, beşerî hukukun mülahaza edilip korunmasının gerekliliğine; toplumsal ahlakın yaygınlaşmasına katkı sunmanın elzem olduğunun öneminden, suçluların (mal, can, namus, şeref, adalet, akıl, özgürlük ve insanlık hırsızlarının) cezalandırılmalarının topluma hayat vereceğine; hakkaniyet esasına dayalı helal kazancın huzur bahşedeceğinden, aile bağlarının korunması gerektiğinin sefasına; bahşiş ve ihsanın faziletinden, faizcilerin namertliğine; devlet idaresinin adil kişilerde bulunmasının gerekliliğinden, zulmedenlerin mel’un kimseler olduğuna; kimsesizlerin derdine derman olmanın hoşnutluğundan, vicdan azabının derinliğine; müminlerin onurun korunmasının gerekliliğinden, çocukların eğitilmesine kadar ve daha nice bir çok dünyalık ve ahiretlik konuları içermektedir.    

    * 12- Davet, korkutucu ve teşvik edici mihverli olmalıdır: Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetinde Allah-u Teâlâ’nın, ısrarla yapılan günahlara karşılık azabın verileceğini vaad ederek, günahkârların kendilerini paklamalarının gerekliliğini vurgulamakta ve onları korkutmakta olduğunu görmekteyiz.

    "...Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir." (43)

    "Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir." (44)

Yukarıda örnek olarak kaydedilen ayetlerde de gördüğümüz üzere, Allah-u Teâlâ günaha ve suça yeltenen kimseleri korkutarak günahlardan uzak durmaya ve hayra yüz çevirenleri ise ödüllendireceğini müjdeleyerek hayır yapmalarına teşvik etmektedir.

_____________________________
(25) Zümer, 23.
(26) Nahl, 125.
(27) İsra, 53.
(28) Enam, 108.
(29) Nehcü-l Fesahe, s.263, hadis, 1266.
(30) Bakara, 111.
(31) Enbiya, 24.
(32) Kasas, 75.
(33) Enam, 57.
(34) Yunus, 38.
(35) Yunus, 108.
(36) Cin, 2.
(37) Kehf, 66.
(38) Bakara, 261.
(39) Bakara, 274.
(40) Bakara, 277.
(41) Lokman, 17,18.
(42) Bakara, 83.
(43) Al-i İmran, 4.
(44) Zilzal, 7,8.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder