24 Ekim 2014 Cuma

Gadir-i Hum Ve Velayet Bayramı....!!!

Bismillahirrahmanirrahim
Gadir-i Hum Ve Velayet Bayramı....!!!
'' Ey Peygamber, bildir, sana rabbinden indirilen emri ve eğer bu tebliği ifa etmezsen onun elçiliğini yapmamış olursun ve Allah, kafir olan kavme, doğru yola gitmek hususunda başarı vermez.'' Maide/ 67
Velayetullah! Gadir-i Hum  bayramı Ehl-i beyt aşıklarına, tüm müslümanlara mübarek, İslam aleminin direniş cephesine nüsret, mazlumların kurtuluşuna, insanlığa huzur ve Allah'ın yeryüzünde ki hücceti İmamı Zeman, İmam Mehdi'nin (af) zuhuruna vesile olmasını cenabı haktan niyaz ederim.
En Üstün Manevi Nimet
Varlık aleminde ki bütün maddi ve manevi nimetler Allah'tandır
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
'' Size  bir nimet gelse o, mutlaka Allah'tandır, sonra bir zarara uğrasanız gene ona yalvarırsınız.'' Nahl/53
Allah'ın verdiği nimetler o kadar çok ki normal insanların onları sayıp hesaplaması asla mümkün değildir.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
'' Ve Allah nimetlerini saymaya kalkışsanız imkanı yok, sayamazsınız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, rahimdir.'' Nahl/ 18
Allah-u Te'ala Kur'an-ı Kerim de bazen ''Maddi ve Aşikar'' nimetler olan, Gökler, Yer, Güneş, Ay ve Yıldızlardan bahsetmektedir.
bazen de ''Manevi ve Batini'' nimetten bahsetmektedir.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
'' An o zamanı ki Allah ey Meryem oğlu İsa, hatırla sana ve annene verdiğim nimetimi demişti, hatırla ki seni Ruh-ül Kudus'le kuvvetlendirdim de beşikteyken de insanlarla konuştun, olgunluk çağında da, hani sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Hani topraktan kuş şeklinde bir şey yapardın iznimle de ona üfürürdün, o da iznimle kuş olurdu ve anadan doğma körün gözünü açar, abraş illetine uğrayanı o illetten kurtarırdın iznimle ve hani ölüyü, iznimle mezardan çıkrmış, diriltmiştin. Hani, İsrailoğullarına Kur'an indirilirken bunlara ait bir şey sorarsanız hükmü açıklanır size, halbuki Allah geçmişti ondan, ona ait hükmü bildirmemişti ve Allah, suçları örter, rahimdir.'' Maide/ 110
Allah! ben-i İsrailoğullarına nimetlerini hatırlatmaktadır.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
'' Ey İsrailoğulları, anın size verdiğim nimetlerimi, anın sizi bütün alemlerden üstün ettiğimi.'' Bakara/ 47
Manevi nimetlerin derece ve konumları içerisinde en mükemmel ve yüce makama sahip olan nimet  ''Risalet ve İmamettir''. Bundan dolayı Kur'an-ı Keim  iki büyük ve ağır nimet için müminlerin üzerine ''Minnet'' bırakmıştır. Peygamberlerin risalet'i hususunda..!!  Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
'' Andolsun ki Allah, müminlere büyük bir lütufta bulundu onların içinden bir Peygamber gönderdiği zaman; o Peygamber, müminlere Allah'ın ayetlerini okumada, onları arıtmada, onlara kitap ve hikmet öğretmede ve onlar, bundan önce apaçık bir sapıklık içerisindeydiler.''Al-i İmran/ 164
İmamlar'ın velayet'i hususunda  ise Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
'' Ve bizse yeryüzünde zayıf bir hale getirilmesi istenenlere lütfetmeyi ve onları, halka rehber kılmayı ve yeryüzüne, onları mirasçı bırakmayı dilemedeydik.'' Kasas/ 5
Çünkü...!! Peygamber ve İmamlar insanların ebedi mutluluk ve huzurunu sağlamak için görevlendirilmiştir. Meleklerin görkemli ve ihtişam sahibi olmalarına rağmen yanlız İlah'i fazileti yansıtmaktadırlar, onun ötesine geçememektedirler, her hangi bir eğitici ve hidayet edici fonksuyonları olmadığından insanları hidayet etmek için bir rehber olamları asla sözkonusu değildir. İlah'i fazileti ile insanlara tebliğ etmek isteyen rehber, gerçek anlamda amel eden insan'i kamil olan Peygamber ve İmamlardır.
Kur'n-ı Kerim'in üzerinde durduğu en önemli hassas konu Risalet ile İmamettir, Allah her iki makamı Velayet şemsiyesi altında birleştirmiştir.
Allah! Gökler, Yer, Cennet, Kıyamet ve vs..... için müminlerin üzerine Minnet  bıraktığını sölemiyor, Yer ve Gökler çok büyük ve ihtişamlı olmalarına rağmen, Risalet ve İmamet makamı karşısında çok küçük ve aciz kalmaktadır.
Kur'an-ı Kerim Kadir-i Hum olayında yanlız İmam Ali'nin (a.s) şahsında isim getirerek dinini tamamladığını beyan etmektedir.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
'' Bugün dininizi ikmal ettim, size verdiğim nimetimi tamamladım, size din olarak müslümanlığı verdim de hoşnut oldum, '' Maide/ 3
Söz '' Size Nimet verdim'' değildir. söz '' Size Nimetimi tamamladım''dır.
Allah..! Peygamber ve Risalet makamının görevini sonlandırmıştır. ve artık bundan sonra Peygamber ve Risalet gelmeyecektir. Bugün bu makam sonlandırıldığı gibi, İmam Ali ve onbir evladının (a.s) velayet ve imamet makamları ilan edilmekle beraber, bundan sonra velayet ve imamet makamı da gelmeyecektir.
Allah'ın en büyük manevi nimeti Velayettir. Gadir-i Humda İmam Ali (a.s) üzerinden onbir imama vererek nurunu tamamlamıştır.
İmamet Risaletin Devamıdır
Allah-u Te'ala İmameti Risaletin devamı ve yardımcısı karar kılmıştır. Bundan dolayı  Gadir-i Hum da Allah! Velayetini İmam Ali'de (a.s) karar kılması için Peygamberi özel emirle görevlendirerek şöyle buyurmuştur
'' Eğer Ali bin Ebu Talibi Velayet makamına emredilen şartlarda tayin etmezsen Peygamberlik görevini asla yapmamışsındır.''
Dolayısıyla Risaletin varlığı ve devamı Velayete, Velayetin devamı ise Risalete bağlıdır. Bunlar  birbirinin yaşam kaynağıdır. Velayet Risaletin esas koruyucusudur. Evrensel Velayet  (Gadir-i Hum) olayının esasında '' Kur'an ve İtret ( Ehl-i beyt )'' vardır. Allah bu günü Velayet bayramı olarak karar kılmıştır. Çünkü Hz. Resülullah (s.a.a) Gadir-i Humda  Allah'ın emri ile Velayet ve İmamet makamını Hz. Ali'ye (a.s) vererek kıyamet gününe kadar Risaletin devamını sağlamış ve yeryüzünü hüccetsiz bırakmamıştır.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
'' Ey Peygamber, bildir, sana rabbinden indirilen emri ve eğer bu tebliği ifa etmezsen onun elçiliğini yapmamış olursun ve Allah, kafir olan kavme, doğru yola gitmek hususunda başarı vermez.'' Maide/67
Hz. Resülullah (s.a.a) Nübuvvet makamında bulunan masum bir Peygamber ve vahyi yerine ulaştırmak için görevlendirilen yüce bir resuldür. Aynı zamanda ''Nübuvvet ve Risalet'' makamını koruyan ve kıyamet gününe kadar tahrif edilmeden canlı yaşatmak için Velayet makamıyla donatılmış bir İmamdır.  
Bu ayette iki tane makam ön pilana çıkmaktadır. ''Rübubiyyet ve Risalet'' Allah yaratılışın cilvesin de etkin olan bu iki makamı, evrensel Gadir-i Hum da Velayeti ile bütünlemiştir.
Allah insanları terbiye etme sorumluluğunu Risalet makamına sahip olan Peygambere vermiştir. ve  Hz. resülullah'a (s.a.a) şöyle buyuruyor ''Ey habibim bu insanların eğitim, öyretim ve terbiye edilmelerini seninle gerçekleştirdim, Allah'ın sana tebliğ ettiğini açıkla ve insanların şerrinden korkma ben seni koruyacağım,'' burada ki amaç Velayet makamının tecellisidir. Bu velayet Hz. Ali'nin (a.s) İmametidir. yani ey habibibim eğer Velayet ve İmamet makamını İmam  Ali'ye (a.s)  verildiğini açıklamazsan Peygamberlik görevini asla yapmamaışsındır. Cahil topluluktan korkma rabbin seni her türlü kötülükten ve insanların şerrinden koruyacaktır.
Hz. Musa'nın (a.s) Cahil Toplumdan Korkması Ve Onlar İçin Endişelenmesi
Toplumun kültür zaafı ve geri kalışı Peygamberlere çok sıkıntı vermiştir. Hz. Musa (a.s) kılıç ile deniz arasında yiğitçe ve korkmadan yaşayan büyük ( Uli-l azm ) Peygamberlerden biridir. Firavun Hz. Musa'nın (a.s) kavmine saldırdığında Allah; Hz. Musa'ya (a.s) kavmiyle beraber denize doğru yönelmesini emretti, Hz. Musa (a.s) kavmiğle deniz kenarına gelince o cahil ve kültürsüz toplum şöyle dediler.'' Ey Musa (a.s) önümüzde deniz dalgaları, arkamızda Firavun kılıçları, bizi iki ölüm arasında bıraktın, şimdi söyle biz ne yapacağız,? Hz. Musa (a.s) şöyle buyurdu: korkmayın Allah benimledir, ve O bize yardım ederek doğru yolu gösterecektir.''
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
'' İki topluluk da birbirini görünce Musa'nın (a.s) arkadaşları dediler ki: Mutlaka bize yetişeckler.''@ Musa, hayır dedi, şüphe yok ki rabbim bana yol gösterecek.''@ Derken Musa'ya, sopanı denize vur diye vahyettik, Vurunca deniz hemen yarıldı ve her parçası, koca bır dağa döndü.''@ Öbürlerini buraya yaklaştırdık.''@ Musa'yı (a.s) ve onunla beraber bulunanaların hepsini kurtardık.'' Şuara/ 61-66
Hz. Musa (a.s) kavminin tutumuna, denizin korkutucu dalgalarına, Firavun ve askerlerinin ölüm tehditlerine rağmen korkmuyordu. Hz. Musa'nın (a.s) korkusu Firavun büğücüleri meydana çağırdı ve yılanlar o meydanı doldurdukları zaman Hz. Musa (a.s) korkmaya başladı.
Kuran-ı Kerim şöyle buyuruyor
'' Dediler ki ya Musa (a.s), sen mi sopanı atacaksın, bizmi atalım önce.''?@ Siz atın dedi. Attıkları anda halkın gözünü boyadılar, korkuttular ve büyük bir büyü yaptılar.''@ Musa'ya (a.s) at sopanı diye vahyettik. Atınca koca bir yılan şekline giren sopa, onların yalancıktan meydana çıkardıklarını yuttu, hepsini silip süpürdü.''@ Böylece de hak üstün oldu, yerine geldi ve yaptıkları şeyler, mahvolup gitti.'' A'raf/ 115 - 118
Emir-il Müminin Ali bin Ebu Talib (a.s)  Hz. Musa'nın (a.s) korkusunu analiz ettikten sonra şöyle buyuruyor:
Musa-i Kelimulah (a.s) yaşanan bu korkunç olaylardan dolayı kendisi için asla korku hissetmedi. Çünkü....!!!
Birincisi: Cahil ve yobaz insanların büğü yoluyla elde edebilecekleri zaferden ve şeytan vesvesesinden insanları yanlışa, sapıklığa ve batıla sürüklemelerinden korkuyordu.
İkincisi: Büğücülerin; büğü yoluyla ortaya çıkardıkları yılanlar ile Hz. Musa'nın İalhi mücizesi Ejderha arasındaki büğü ve mücize farkını anlayamamak ve her ikiside büğücülük yoluyla bu olayları gerçekleştirdiklerini sanacaklarından dolayı korkuyordu. Hz. Musa (a.s) böyle bir durumda ne yapabileceğini derin derin düşünüyordu, bu cahil ve kültürsüz toplumu bu kısa dönemde nasıl ikna edebilirim endişesi içerisindeydi.
İmam Ali (a.s) Nehcül Belağa 4. hutbe de şöyle buyuruyor
'' Mücize ile büyü arasında ki farkı anlayamayan insanlara ne söylenmeli ki.''
İnsanlar için en büyük bela ve felaket cahillik ve kültürsüzlüktür. Çünkü hak bu cahil insanlardan dolayı batıl karşısında zayıf düşmekte ve mağlup olmaktadır.
Hz. Resülullah'ın (s.a.a) endişesi de tıbkı Hz. Musa (a.s) gibiydi, Gadir-i Humda Hz. Ali'nin (a.s)  Velayetine biat edenler, daha sonra bu olay Hz. Resülullah'ın (s.a.a) kendi şahsi isteyiği ve akrabası hasabiyle saltanat kurmak için böyle birşeyi gerçekleştirdi endişesi taşımaktaydı, cahil ve kültürsüz insanlar fitne çıkarmak ve müslümanlar arasına düşmanlık yaratmaktan korkuyordu.
Bu endişe ve tedirginliğin karşısında,  Allah Kur'an-ı Kerim de şöyle teskinlik veriyor
 '' Allah seni insanlar (kötülükler)'dan korur.''
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
'' Musa'nın (a.s) içine bir korku düştü.''@ Korkma dedik, hiç şüphe yok ki sen, daha üstünsün.''@ At sağ elindeki sopanı, onların meydana getirdikleri şeyleri yutsun, çünkü onlar, ancak büğücülük düzeniyle yaptılar bu işi ve büğücü, nerde olursa olsun, eremez umduğuna.'' Taha/ 67-68-69
Neticede insanlar büğücülerin attıkları ve yılan görünen haraketsiz şeylerin kuru bir tahta parçasından başka bir şey olmadığını, ve Hz. Musa'nın (a.s) yere attığı ve tahta parçalarını yutan Ejderha'nın  gerçek bir ilahi mücize olduğunu görüyorlardı. ve Hz. Musa (a.s) bu gerçekleri insanlara anlatmasına rağmen korku ve endişe içerisindeydi..
Allah! Gadir-i Humda bu örneği Peygamberine hatırlatarak şöyle buyuruyor: ''Ey habibim bu insanlar cahil ve kültürsüzdür, korkma onlarda birgün bu hakikatı görüp anlayacaklardır.''
Çünkü...!!! Hz. Resülullah (s.a.a ) Gadir-i Hum da insanlara her şeyi açıklamıştır, insanlar bütün olayları gözleriyle görmüş, kulaklarıyla duymuş, dilleriğle ikrar etmişlerdir. Olayları canlı yaşamalarına rağmen bütün olanları inkar etmelerinden korkuyordu. ve Allah bundan dolayı hem ikaz ederek uyarmış  hemde korkmaması için de teselli etmiştir.
Dinde Velayet'in Konumu ve Anlamı
Allah'ın emri gereği Hz. Resüllah (s.a.a) Nübuvvet makamına atandığı günden itibaren çeşitli zaman ve mekanlarda İmam Ali'nin (a.s) Velayet ve İmametini hep gündeme getirmiş ve insanların bu konuya inanmalarını ve sahip çıkmalarını istemiştir.
Allah!' Peygamber'inin eliğle dünyanın çeşitli coğrafiyasından gelen, hac farizesini yerine getirdikten sonra Mekke den ayrılan ve Gadir-i Hum denilen yerde yüzyirmibin (120,000) Müslümanın huzurunda Hz. Ali'yi (a.s) İmam seçmiştir. ve yer yüzünü İmamet nuruyla hüccetsiz bırakmamıştır.
Ehl-i Beyt'in (a.s) nazarında islamın esası (5) beştir. Namaz, Oruç, Zekat, Hac ve Velayet'tir. 
İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyuruyor
'' Dininin sağlam temeli, rükünlerinin anahatarı ve tebligat öncüsü Velayettir. Çünkü İmam hidayet meş'alesidir.'' Behari-l Envar. c.65, s. 332
Gadir-i Hum da Şahitlit
Allah! o gün ( elestü alemi ) de insanlardan kendisine şahitlik almıştır.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
'' Hani rabbin ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini izhar etmişti de kendilerini kendilerine tanık tutarak ben, rabbiniz değil miyim demişti, onlarda evet tanıkız, rabbimizsin demişlerdi. Bu da kıyamet günü bizim bundan haberimiz yokru dememeniz.'' Araf/ 172
Allah tüm kemal sıfatlarını ayeti kübra olarak karar verdiği o yüce şahsiyyet, insani kamil ve fahri kainat Resülu kibriya Hz. Muhammed Mustafa'nın (s.a.a) mübarek vucudunda tecelli etmiştir. ve Allah yaratılış aleminde insanlardan kendisi için şahitlik aldığı gibi Ayeti kübra olan Hz. Resülullah'da  (s.a.a) Gadir-i Hum da bulunan müslümanlardan şahitlik almak için şöyle buyurdu
'' Ey insanlar acaba ben size, sizin kendiniz den daha üstün değilmiyim,? Dediler: Evet ya Resülullah (s.a.a).''
Yani Allah Resülunun Peygamberliğine, Faziletine ve tüm insani üstünlüğüne şehadet ettiler ki ya Resülullah sen bizim herşeyimizden bize üsütünsün ve biz buna şehadet veriyoruz,
 Allah! yaratılış ( elestü ) aleminde insanlardan kendisinin İlahlığına ve İnsanların ise O'nun kulu olduğuna dair şahitlik alırken, Hz. Resülullah'da ( s. a. a ) Gadir-i Hum da kendi Peygamberliğine ve müslümanların ise kendisinin ümmeti olduğuna şahitlik almıştır.
O gün ben sizin rabbiniz deyilmiğim diye sorulduğunda evet ya rabbi rabbimizsin, biz senin kulunuz ve emirlerine itaat etmeğe farz kılındık dediler:
Hz. Resülullah (s.a.a) ise Gadir-i Humda müslümanlara şöyle seslendi:  Ey insanlar ben sizin Peygamberiniz ve Resülunuz deyilmiğim, evet ya Resülullah (s.a.a) şehadet ediyoruz sen Allah'ın Resülu ve Habibi ve bizim Peygamberimizsin dediler:
Hz. Resülullah (s.a.a) üç defa şöyle seslendi: ''Allah'ım sen şahid ol.''
Daha sonra İmam Ali'inin (a.s) Eli tutarak yukarıya kaldırdı ve şöyle buyurdu:
'' Ben kimin Mevlası (Hlifesi) isem bu Ali de onun Mevlası (Halifesi) dır. Allah'ım onu seveni sev ve ona düşman olana düşman ol.''
Hz. Rsülullah (s.a.a) bu hadisi okuduktan sonra orada bulunan yüzyirmibin (120.000) müslüman, erkekler tek tek ellerini İmam Ali'nin elini tutarak, kadınlar kovalara bırakılan suya ellerini bırakmış öte tarafda İmam'ın eli böylelikle biat ederek onun İmametini kabul ettiler. Bu olay orada bulunan müslümanlar arasında şadlık ve mutluluğa dönüşmüş, bereket yağmuru yağmış ve bütün yorgunlukları üzerlerinden atmışlardır. Daha sonra Hz. resülullah (s.a.a) yaşanılan bu olayı her müslüman gittiği yerde müslümanlara anlatsın diye buyurdular.
Gadir-i Hum olayından sonra müslümanlar kendi bölgelerine gidip her şeyi anlatmaları gerekirken malesef bütün olayı çok az bir insanın dışında geneli unutarak yaptıkları biatlarını bozdular, daha sonra ki zamanlarda İmam Ali (a.s)  kendi İmameti hakkında insanların o gün verdikleri şehadeti ve yaptıkları biatı hatırlatarak şöyle buyurdu: Hz. Resülullah (s.a.a) Allah'ın emri gereği beni O'nun hücceti ve kendi halifesi seçmedimi? Evet; İmam Ali (a.s) doğru söylüyor dediler: İmam buyurdu peki ne oldu ahdinizi bozdunz, dediler ya Ali bu iş bizi aşar, evet! müslümanların biat etmelerinin önüne engel koyduklarından dolayı müslümanlar biat etmekten kaçındılar.
Emir-il Müminin İmam Ali (a.s) Nehcül belağa da şöyle buyuruyor
'' Allah'a and olsun ben bütün insanlardan, hatta insanların kendilerine kendilerinden daha yakın, üstün ve fazilet sahibiyim.'' Nehcül Belaga/ 118. hutbe
Vahiy Ve İmam Ali (a.s)
İmam Ali (a.s) Gasi'e hutbesin de şöyle buyuruyor
'' Hz. Resülullah (s.a.a) her yıl Hira mağarasına gittiğinde onu yanlız ben müşahede ediyordum, ve benden başka kimse onu göremezdi ( onun hira mağarasında yaptığı ibadeti görüyordum),  vahyin nurunu ve risaletini müşahede ediyor ve nübuvvet kokusunu alıyordum. Vahyin inişi esnasında Şeytan'ın feryadını duyduğumda Hz. Resülullah'a (s.a.a) bu feryadin kimin oldğunu sordum? Allah Resülu ( s.a.a ) şöyle buyurdular: İblis'in ( Şeytan) feryadıdır. Vahiy indiğinde artık ümitsizliğe kapılmıştır. Bundan sonra bu topraklarda Şeytan ve şeytanların yeri yoktur. Daha sonra Hz. Resülullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Ya Ali benim eşittiğimi sende işitiyor ve duyduğumu sende duyuyorsun, ama aramızda ki fark sen Peygamber değilsin, sen Peygamber halifesisin.'' Nehcül Belağa/ 192. Hutbe
İmam Ali (a.s) hem Şeytan'ı ve onun sesini, hemde vahiy meleğini ve sesini tanıyordu. Hz. Resülullah (s.a.a) İmam Ali için şöyle buyurdular: '' O melekut ehlindendir'' İmam Ali (a.s) kendisi için şöyle buyuruyor:  ''Ben Şeytan ve meleklerin sesini duymaktayım.''
Ben Allah Resülu'nun ( s.a.a ) mübarek naşına güsul verirken melekler su dökerek bana yardım ediyorlardı, Meleklerin Allah Resülu'ne ( s.a.a ) sessiz namaz kılışlarında ben namaz seslerini duyuyordum, ve onlarla beraber Allah Resülünu ( s.a.a ) toprağa verdik.
Allah Hadis-i Kuds-i de şöyle buyuruyor
'' İzzetime and olsun; eğer bütün insanlar Ali bin Ebu Talib'in Velayet'inin etrafında birleşseler ve onun İmametini kabul etselerdi cehennem ateşini yaratmazdım.''
Eğer insanlar, özellikle müslümanlar Allah ve Resülullah'ın (s.a.a ) emirlerine itaat edecek, biatlarını bozmayacak, İmam Ali'nin (a.s) velayetinin etrafında birleşsecek ve İmametine iman edip kabul etmiş olsalardı, bugün islam ümmeti perişan bir durumda olmayacaktı, malesef ümmet daha öteki dünyanın cehennem azabının acısını tatmadan bu dünyada zülüm ve adaletsizlik azabıyla karşı karşıya kalmış durumdadırlar.
Allah'ım bizleri İmamet ve velayete iman eden  ve onlara itaat eden temiz dostlarından karar kılarak zalim, emperyalis, siyonist ve onların maşası olan bütün cani teröristlerin azabına düşürme, ve bütün müslümanlara doğru tefekkür nasip eyle inş. Amin ya rabbel alemin.
Ellahumme accil Li Valiyyike-l Faraceh-u
Wessalamun Aleykum Varehmetullah-i Vabere Katuh-u
Tevekkül EROL
15,10,2014






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder