3 Ocak 2014 Cuma

Kerbela Ve Zeynep (s.a)

Sabır denince akla gelen ilk isim onun Levh-i Mahvuzda yazılı olan ismidir. Kerbela kıyamının gölgede bıraktığı hayatı sohbetlerimizde yeterince yer almamaktadir. Ancak onun adını Levh-i Mahvuza yazdıran ve kerbeladaki rolüne hazirlayan etkenler ve taşıdığı faziletler onu kendilerine örnek alan biz mü'min ve özelliklede mü'mineler için büyük önem teşkil etmektedir.
Hz. Zeynep (s.a)'nın sabrını ele alırsak onun küçük yaştan beri karşılaşmış olduğu imtihan ve acılar karşısında son derece başarılı olduğunu görmekteyiz.
Ve tabiki en büyük imtihanınıda kerbela çölünde yedi kardeşini, üç yeğenini, yakınlarıyla birlikte iki evladını hakka şehit vererek yüce şahsiyetini ortaya koyduğunda görmekteyiz. Onun dünya kadınları arasında dört yüce kadından sonra en yüce şahsiyete sahip olduğunu dedesi Hz. Muhammed (s.a.v)'in şu sözüyle kanaat getiriyoruz; "Burada olanlar olmayanlara ulaştırsın ve Hz. Hatice-i Kübra (s.a)'nin bir örneği ve temsilcisi olan bu kızı artık koruyun". Bu eşsiz özelliğine dayanarak onun sabrını hayatımızda erkek veya kadın hepimiz örnek alıyoruz. Fakat onun gibi davranmak hiç kimsenin yapabileceği bir iş değildir.
Kerbelada Hz. Zeynep (s.a)'nın gösterdiği sabır normal bir insan için gösterilimeyecek türden ise aklımıza şöyle bir soru geliyor; Madem normal bir insanın kaldıramayacağı musibet ise bizim bunu örnek almamızın ne gibi bir faydası olabilir? Ve şöyle düşünürüz ardından Hz. Zeynep (s.a)'nın sergilediği tavır birkaç günlük yada birkaç aylık değil bir ömür boyu Allah'a olan aşkının, imanının, takvasının ve nefsine sırtını dönmüşlüğünün meyvesiydi. Dolayısıyla bizimde göstereceğimiz tavır geçmişimizin kazanımlarına bağlıdır. "Allah insana kaldıramayacağı yükü yüklemez" sözünden maksat şudur; insanın doğuşundan bugününe kadar nefsi ile mücadelesinde gösterdiği çaba ne kadar başarılıysa karşisına çıkacak sınavın çetinliğide okadar kaçınılmazdır.
Hz. Zeynep (s.a)'nın kerbelada üstlendiği rolünde birde şu soruyu sormamız gerekiyor kendimize; acaba Hz.Zeynep (s.a) gerçekten bir aci çektimi? Yada acaba Allah ile hem hal olmuş bir kul bizim "acı çekmek" olarak  gördüğümüz şeyi nasıl yorumlar?
O değerli şahıs eğitimini babası peygamber ve eşide imam olan aynı zamanda kendiside bir masume olan Hz. Fatıma (s.a)'dan almıştır. Hürmetine alemler yaratılan peygamber (s.a.a)'in göznuru olan hz. Fatima (s.a)'dan ve Allah'ın evinde dünyaya gelen masumi pak emirel mü'minin imam Ali (a.s) gibi bir babadan aldığı eğitimle islam bayrağını imanıyla, takvasıyla, cesaretli konuşmalarıyla ayakta tutması çokta şaşılacak bir durum olmasa gerek. İki masum insandan doğan bir evladın dünyayı inletecek bir kıyamda rol alması gayet tabiidir. Kadınlık vasfıyla hayatının sonuna kadar zerre miktarınca olsun Allah aşkından vazgeçmemiştir. Tıpkı annesinden öğrendiği gibi sadık bir eş, şefkatli bir anne ve takvalı bir mümine idi. Bulunduğu toplumlarda ilim ve fıkıh dersleri veren bir alime aynı zamanda kardeşlerine anne sıcaklığıyla yaklaşan bir kızkardeş idi. Ömrünü Allah'ın rızası üzere yaşayan bir kuldan Aşura günü başlarına gelen musibetlerden dolayı şükretmesinden ve bütün bunların Allahtan kendilerine verilen güzellik olarak adlandırmasından başka ne beklenebilirki? Bize göre "acı" olarak adlandırdığımız olayların tamamını Allahtan kendilerine verilen güzellik olarak algılayacak bir şahsiyetin imzasıda ancak bu şekilde bir çok irfani felsefi ve akaid meselelerine cevap verecek şanlı bir kıyama atılır.    
Eğerki Hz. Zeynep (s.a) annesi Hz. Fatıma (s.a) babası Hz. Ali (a.s) ve kardesi Hz. Hasan (a.s)'ın mazlum bir şekilde şehit edilmelerinde sabrından zerre kadar ödün vermiş olsaydı aşura günü Hz. Hüseyin (a.s)'ın kıyamında ailesine kendisine ve yarenlerine yapılan zulümler karşısında muhakkak ki zayıf düşecekti. Ancak bu onun bir ömür boyu göstermiş olduğu sabrın ve Allah'a olan kulluğunda göstermiş olduğu itinasının meyvesiydi. Ki o gün yakınlarını kaybetmesine rağmen küfrün sarayında zalimleri korkutacak hutbeleriyle dedesi Hz. Muhammed (s.a.v)'in emaneti olan Kuran ve Ehlibeyt'i savunabiliyordu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder