1 Temmuz 2015 Çarşamba

Rahmet mi, Azap mı?

Yeni bir telaş, yeni bir heyecan…
Yeni bir korku ve yeni bir umut
Evet, o geliyor biz karşılama yapmasak bile, o bizi kuşatmaya geliyor.
Kendi lütfüyle ve rahmeti altında bizleri misafir etmeye hazırlanıyor.
Uyuklamak ile sayıklamak arasında geçirdiğimiz hayatımıza değer vermeye geliyor.

Ramazan ayı geliyor.
Günleri saatleri dakikaları hatta saniye ve saliseleri tepeden tırnağa günahlara bulaşmış kullarını rahmet ve bağışlamaya geliyor.

Evet, kimilerine rahmet olarak gözüken bu mübarek ay bazıları için acı ve zorluk olarak geliyor. İnsanın bu aya hangi pencereden baktığı çok önemli bir konudur. Rahmet ayı mı, Azap ayı mı?

Farklı bir açıdan bakıldığında insanların durumu ama içler acısıdır. Söylenti ve itirazlar şöyle dillendirilir; nerden geldi bu ramazan?  Şimdi kim bu sıcakta oruç tutacak?  Allah neden bizleri aç bırakıyor, sanki bizler aç kalsak o çok mu mutlu olacak? ben dayanamıyorum, oruç eskilerin işiymiş biz geçtik artık bu vadilerden önemli olan kalplerinizin temiz olması gibi türlü türlü bahane itiraz dillerde dolaşmaktadır.

Birileri Ramazan ayını rahmet ve bereket ayı diye dillendirirken birileri ise zorluk sıkıntı açlık ayı olarak görmektedir. Peki, bu iki farklı görüş tek bir olaydan nasıl kaynaklanmaktadır? Aslında iki görüş yoktur. İki tür insan bakış açısı vardır. Biri iman penceresinden olaylara bakmaktadır. Diğeri ise sadece dünya penceresinden olayı değerlendirmektedir kısacası ahrete inancı olmayan türdendir.

İman penceresinden bakan insan en basit olarak şöyle bir değerlendirme yapmaktadır. Ben bu dünyada yaşıyor isem benim ve bu dünyanın mutlaka bir sahibi vardır. Bu sahibin bizi yaratmakta bir amaç ve gayesi mevcuttur. Bu amaç ve gayeler için şartlar ve emirler vardır. Bu emirlerin ifa edildiği zaman yaratıcımızın gayesi ve amacı yerine ulaşacaktır.

Allah Teâlâ’ya inanan Müslüman bir kimse düz mantıktan baktığı zaman Ramazan ayın orucu bizden önceki ümmetlerde olduğu gibi bizimde üzerimize yazılan emirlerden bir tanesidir. Bunu yerine getirmek her Müslüman’ın ferdi görevidir. Zira yine Allah kendi kitabında daha önceden insanoğlunu uyarmış ve açıkça şöyle ikaz etmiştir:

Siz, sizden önceki ümmetlerin başına gelen imtihan ve musibetler sizin başınıza gelmeden mi cennete gireceğinizi zannediyorsunuz?

Burada söz konusu imtihan elbette mümin olan insanlar içindir aynı şey ise inanmayanlar için musibet söz konusudur.

Kaldı ki Müslüman bir insan inanç esasları gereği Allah Teâlâ tarafından verilen bir emri yerine getirme noktasında her zaman diğer inananlar ile yarış halindedir. Yani görevi ifa etme noktasında en güzel olanı yapmaya çalışmaktadır. Bu noktada ise kendisine Hz. Peygamber (s.a.a) efendimizi kendisine örnek ve ölçü almaktadır. Buna göre inançlı ve imanlı bir kimse Ramazan ayını kendisine bir rahmet ve bağışlama ayı olarak görmektedir. Rahmettir, çünkü bu ayda normal ibadetlerinin üstünde bir ibadet etmeye kendisini adamıştır. Gündüzleri oruç tutarak, namazlarının kazası olan kazasını yerine getirerek, kazası olmayan nafile ibadetler ile meşgul olarak bununla da yetinmeyip Allah’ın kelamını kıraat ederek ve seherleri dua ve yakarışlar ile rabbiyle niyaz ederek geçirmektedir. Diğer bir yönden ise yapmış olduğu hata ve günahlar için rabbinden özel bağışlanma talebinde bulunmakta Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeytini (s.a) vesile kılarak o hazretlerin şefaatini kazanmak için gece gündüz gözyaşları akıtmaktadır. Kısacası tüm çaba ve gayretini bu ayı derk etmek ve marifet elde etmek için harcamaktadır.

Diğer pencereden baktığımızda itiraz eden kesim ve kişiler için şunu söylemek gerekir. Bu dinden önceki dinlere de aynı itirazları yapıp bahane üreten kişilerde vardı, onlarda sizin gibi tembellik ettiler ve sonunda kendileri zarar ettiler. Fakat şuna dikkat etmediler, kendilerinden önce yaşayanlar aynı sınav ve imtihanlardan geçmişlerdi. İmtihandan geçmeyen veya geçemeyenler imanı zayıf ve inanamayan kimselerdir. Gözden kaçan nokta şundan ibarettir ki nice Firavunlar, Karunlar, kendi içinde bulundukları nimetler onları şaşırttı da ahreti unuttular ve zannettiler ki hayat sadece bu dünyadan ve bu dünyanın kazanımlarından ibarettir.  Ama sonuca baktığımızda onların iddialarının boş olduğunu ve söylediklerinin yalan olduğunu ve inançlarının asla doğru olmadığına şahit oluyoruz? Peki, bu noktada Müslüman olan bir kişiye sormazlar mı? Hala kendisine ibret alan kimse yok mu? Hala bir itiraz ve bahane üretme peşinde misiniz?

Acaba bu görüşte olan kesime hiç sormazlar mı? Siz hiç akıl etmez misiniz? En azından sizi dünyaya getiren anne ve babalarınız şimdi nerede ve nasıl bir durumdalar hiç mi düşünmez misiniz? Onlarda sizin gibi inanmadılar ve hep bir itiraz ve bahane peşinde koştular. Fakat ne yazık ki kendilerini kandırdılar. İşin en kötü tarafı bunun farkında olamadılar.

Rabbim bizlere Ramazan ayını derk etmeyi nasip et. Bu ayda indirilen Kuran’ı anlamayı ve ona tabi olmayı bize nasip et. Bu ayda Peygamber (s.a.a) efendimizin şefaatini ümmeti Muhammed’e nasip et. Zamanımızın İmamı Hz Mehdi’nin (a.s) zuhurunu çabuklaştır. Rabbim bizleri velayet çizgisinden ayırma. Bizlere Nasuh tövbesi nasip et. İmanlı bir şekilde dünyadan ayrılmayı bizlere nasip et. Genelde ve özelde dua isteyen Müslüman kardeşlerimin duasını kabul et. Amin ya Rabbel Alemin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder