Bismillahirrahmanirrahim
Gafleti Oluşturan Sebepler
Gafletin çeşitli sebepleri vardır ve bunların en önemli sebeplerinden bir
tanesi unutulmuş anılardır. Bu durumu özet olarak şöyle
açıklayabiliriz.
Kişi bir işi yapmak istediğinde evvela o işi tanıma ve yaptığı iş hususunda ihtisas sahibi olma noktasına gelene
kadar kendini eğitmelidir ki o işi istenilen özelliklerde
ve eksiksiz yapabilme yetisine sahip olabilsin. Aksi takdirde işi tanımama, işe
yabancı olma ve işi tam anlamıyla kavrayamamaktan dolayı ilk etapda o işi yapmakda zorluk çeker ancak; iş zorda olsa zamanla
yapılarak alışkanlık kazanılıp yapılan iş de meleke halini almış olur ve alanında
ihtisas sahibi olmuş demektir.
Allah tarafından gönderilen
Peygamber ve Evliya (İmamlar; Allah'ın selamı üzerlerine olsun) sakin ve aktif bir biçimde dinin öncelikli faziletlerini, toplumun sosyo ekonomik yaşam
düzeyini, ahlaki, kültürel ve siyasi değerlerini ortaya çıkarmak için din tebligatlarını en mükemmel şekilde yerine getirmişlerdir. Enbiyalar
tarihini incelediğimizde özellikle iki şahıstan gıpta ile bahsedilir. Hz. Nuh
ve Hz. Resulullah (s.a.a) bu iki eşsiz şahsiyet kendi toplumlarının azgınlıklarına onca musibet ve sıkıntılarına rağmen şükür ehli olarak tarihin beyaz sayfalarında yer almışlardır.
Allah Kur'an-ı Kerim de Hz. Resulullah (s.a.a) hakkında şöyle buyuruyor;''Ve sana,
en kolay yolda başarı vereceğiz.''A'la/8
Ayetin açıklaması şöyledir; biz seni hayır işlerin oluşması için sana kolay sıfatını yükledik. Yani sen hayır işlere kolay oldun, hayır
işler senin için kolay değil, sen hayır işler için kolaylaştırıcısın.
Kur'an-ı Kerim Hz. Musa (a.s.) için şöyle buyuruyor;'' Rabbim
dedi, kalbime genişlik ver.''Taha/26
İnsanın özelliği hayır işlerin onun varlığıyla kolaylaştığını belirlemekte, yani bütün hayır işler onun mana faziletiyle anlam bulmaktadır, eğer gaflet ve gaflete düşüp işlediği günah onu zelil etmezse.
Her iki yüce şahsiyet olan Hz. Musa ve Hz. Resulullah'a (s.a.a) tahsis edilen fazilet özelliğini tecelli ettiren şey onların varlıklarının hayır oluşudur.
Bu ayetlerin anlamı ve verdiği mesaj şudur ki; Ey habibim
sen solmaz gerçek bir cevhersin, sen hayırsın ve bu vasfınla zor işleri kolaylaştırırsın. Büyük şahsiyetli insanlar hayır işleri yapmakda çok başarılıdırlar, bunlar Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyti'dir. İnsanlar kendi yiyeceklerini başkalarına vermede fedakarlık ve
infak etmekte zorlanırken, Ehl-i Beyt (a.s) kendi yiyeceklerini fakire, yetime ve tutsağa vermede hiç de sıkıntı çekmeden verebilmiştir. Kur'an-ı
Kerim şöyle buyuruyor:'' Ve ona ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini yoksula ve yetime ve tutsağa verirler, onları
doyururlar.'' Dahr/8
İnsan hayırla yoğrulup hak ile özdeşleştiği zaman sıkıntılı ve
zor anlarda bile işlerini kolaylaştırıp kendinden fedakarlık ederek kendi hakikat ve cevherini ortaya çıkarıp ulaşılması gereken faziletin en doruk
noktası sitret-il müntahaya ulaşabilmektedir. Bundan dolayıdır ki insan hayır işleyerek meleke haline
dönüşür ve en zor işler onun için basit bir hal alır.
İnsanların konuşmak, dinlemek, toplantılara katılmak, okumak, yazmak vb. davranışları
beyninde bir anı yaratarak adeta bir cd'ye işler gibi herşeyi kayıt altına almakta ve bu kayıtlar insana yön vermektedir. İnsan nefsinde ve beyninde biriken anılar zamanla önüne gelmekte ve geçmişteki birikimleri uygulamaya çalışmaktadır. Bu anılar genel manada günahı birikim yaptığından
dolayı insan hayatına etki yaptıkça insanı gaflete düşürmekte, insanı Allah'tan ve me'ad'dan (ahiretten) uzaklaştırarak unutturmakta, bu hareketlerle sürekli maddi lezzet ve süslerin peşinde koşmaktadır. Böyle bir
durumda insanın her işinde aklı, fikri, batıni ve zahiri bir olmaktadır,
yani insanın aklı ve fikri maddi lezzet ve süslerde olunca ruhta aynı
istikamette hareket etmek zorunda kalmaktadır. Çünkü gaflette olan nefis maddi lezzetler peşinde olduğundan kalbin başka yani manevi alanda olmasıda mümkün değidir. Çünkü beyin
nerdeyse akıl oradadır, nefis neredeyse kalp ve ruh onunladır. Dünya malına ve lezzetine gönül veren kimse onun tadından tatlanmak istediği için kalpte aynı orantıda hareket etmektedir. Namaz kılan bir
müslüman eğer sadece fiziki olarak rükuya ve secdeye eğilip kalkıyorsa, onun
kalbi ve ruhu ne rükuda ne de secdede olur. Bundan
ötürüdür ki gaflet içerisinde olup dünya ve onun lezzetlerine gönül verenlerin tefekkürü,
aklı, kalbi ve ruhu esenlik bularak Allah'a ulaşması (seyr-i
suluk olması) mümkün değildir.
İbadette Gaflet
Bizim en büyük sıkıntımızın nedeni kendimizi
gerektiği gibi ibadete veremememiz, ibadetin fazilet ve hazmından mahrum ve uzak kalmamızdır. Bu
mahrumiyetin sebebi ise kendimizi yararsız işlere vermemizden
kaynaklanmaktadır. Örneğin maksadına uygun bir ibadet namazda kulun mevlasıyla buluştuğu an da rabbine kalpten gelen ellerin açılımıyla yakarıştaki münacaattır. Malesef bizlerin içerisinde bulunduğu gaflet kulun mevlasına yaklaştığı münacaat münasebetini kavramamıza, namazın me'arifini ve anlamını düşünmemize bir türlü
müsade etmemektedir. Çünkü kıldığımız her namaz ve yaptığımız her ibadette dilimiz ile kalp ve ruhumuz birbirinden ayrılıp farklı alanlarda cerayan etmekte, ve birbirinden tamamen kopmuş bir vaziyette hareket etmektedir.
İnsan ibadetlerini şeriat fıkhına
göre uygular.Örneğin; namaz için abdest şartını yerine getirir, sünnet ve farz
amellerine bir hayli dikkat eder, fakat içeriğine gelince kalple yapması gereken ibadet hep eksik kalır. Namaz batıl olmayıp fıkıh açısından doğrudur, ama ahlakı ve namazın kabul olmasında tereddüt vardır. Çünkü bir kaç dakika vakit alan namazda kalbi Allah'a yönledirmek gerçekten zordur, kılınan namaz şuur ve
bilinçaltı kılınmaktadır, insan eğer namazda kimin karşısında durup konuştuğunu bilirse, hem namazın marifetini hemde o ibadetin anlam ve değerini kavramış olur, ama, tefekkür ve düşünce ile
beden ve nefis farklı noktalarda olduğu zaman herşey maksadına
ulaşmanın dışında kitlenip kalmaktadır.
Namaz; Sırat (doğruluktur) doğrulukla gaflet
birbirlerini benimseyen birşey değildir ve bunlar birbirlerini
benimsemediklerinden dolayı bağdaşmamaktadır. Sırat
köprüsü kıldan ince ve kılıçtan keskindir, gaflette olan insan sırat körpüsünden pat diye düşer. Ku'ran-ı
Kerim şöyle buyuruyor:'' Fakat gerçekten de ahirete inanmayanlar, doğru
yoldan sapıyorlar.''Müminun/74
Doğru ve gerçekten kabul olunmuş bir namaz insanı bütün kötülüklerden alıkoyduğu gibi, işlenen kötü ve çirkin
işler insanı iyi ve güzel amellerden mahrum bırakmaktadır. İnsan namaz kılmadan önce vücut azalarına, helal ve haramlara dikkat etmediği sürece kalbini namaza huzurlu veremez, dolayısıyla kiminle sohbet ettiğinin farkına varamaz ve farkına varmadığı bir şeyin karşılığınıda asla alamaz. Nitekim insanın yaptığı manası doldurulmamış boş amellerinin karşılığında iyi bir mükafat beklemeside ancak abesle iştigaldir.
Bu tip namaz kılanların namazı fıkhi olarak doğrudur, fakat gerçek
manada kabul olup insanı hedeflediği amacına ulaştırabilir mi? işte burası soru işaretidir. Şuursuz ve gaflet içinde namaz kılanlar manen hiç bir yücelik makamına ulaşamayacağından dolayı ahlaki olarak hep yerlerde
sürünmektedir.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor:''Vay hallerine o namaz kılanların öylesine namaz kılanların ki namazlarını unuturlar.''Ma'un/4-5
Nefis ve ruhun temizlenip terbiye edilmesi, ibadet
eden müminin düşünce ve irfani olarak
kendini hazır hale getirmesine bağlıdır. Eğer yaptığı ibadetlerde gaflet varsa
nefis ve ruhun temizlenerek terbiye edilmesinden söz etmek de mümkün olamaz.
Masum imamların buyurduğu gibi gaflet nefis ve ruhun irini
(iltihabı)dır.Temiz ve şeffaf kalbi irin ve iltihap kapladığı
zaman o kalpte hiç birşeyin yücelmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla
eğer insan yaptığı ibadette gaflet ve irin iltihabına müptela olursa nefsinin ve ruhunun temizlenip terbiye edilmesi mümkün değildir.
Gece ve gündüz kılınan beş vakit namazlar insanı gafletten kurtarmak içindir, oysa malesef insan bu
namazlardada gaflete düşmektedir. Bundan dolayı Allah insanı gafletten kurtarmak için akşam namazı ile
yatsı namazı arasında iki rekat Ğufeyle namazı kılınması için ruhsat vermiştir. Müslümanlar islamın ilk yıllarında akşam namazı
ile yatsı namazı arasında oturup istirahat ettiklerinden dolayı, Allah'tan uzak kalıp gaflete düşmekte, Allah!
insanların bu gafletten kurtulmaları için
iki rekat Ğufeyle namazını kılmalarını tavsiye etmiştir.
İnsan bazen sevdiklerinin yanında
oturarak saatlerce yararsız şeylerle sohbet etmekte,ve yorgunluk atmaktadır, ama namaza durduğunda ise namaz kendisine öyle sıkıcı ve zor gelir ki namazı zorla ve maneviyatsız kılar, çünkü Allah'ın yardımından ümitsiz ve mahrumdur, ve namaz esnasında kimin karşısında durmuş ve kiminle sohbet etmekte olduğunun
gafleti içerisindedir. Sonuç olarak namaz kılan bir mümin kimin karşısında
durduğunu ve kiminle sohbet ettiğini çok iyi bilmeli, namazı huşu ile bütün benliğini kaplayarak kılmalı, dünya ve ahiret hayatını karanlığa ve felakete sürükleyen nefsinden ve gafletten ruhunu
arındırarak kurtulması
gerektiğinin bilincinde olmalıdır.
Vesselamun Aleykum
Varehmetullah-i Vabere Katuh-u
Ellahumme Accil-li
Valiyyikel Fareceh-u
Tevekkül EROL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder