31 Temmuz 2015 Cuma

Allah'a Ulaşmanın Yolları-4

Bismillahirrahmanirrahim

Gafleti Oluşturan Sebepler
Gafletin çeşitli sebepleri vardır ve bunların en önemli sebeplerinden bir tanesi unutulmuş anılardır. Bu durumu özet olarak şöyle açıklayabiliriz.
Kişi bir işi yapmak istediğinde evvela o işi tanıma ve yaptığı iş hususunda ihtisas sahibi olma  noktasına gelene kadar kendini eğitmelidir ki o işi istenilen özelliklerde ve eksiksiz yapabilme yetisine sahip olabilsin. Aksi takdirde işi tanımama, işe yabancı olma ve işi tam anlamıyla  kavrayamamaktan dolayı ilk etapda o işi yapmakda zorluk çeker ancak; iş zorda olsa zamanla yapılarak alışkanlık kazanılıp yapılan iş de meleke halini almış olur ve alanında ihtisas sahibi olmuş demektir.

Allah tarafından gönderilen Peygamber ve Evliya (İmamlar; Allah'ın  selamı üzerlerine  olsun) sakin ve aktif bir biçimde dinin öncelikli faziletlerini, toplumun sosyo ekonomik yaşam düzeyini, ahlaki,  kültürel ve siyasi değerlerini ortaya çıkarmak için din tebligatlarını en mükemmel şekilde yerine getirmişlerdir. Enbiyalar tarihini incelediğimizde özellikle iki şahıstan gıpta ile bahsedilir. Hz. Nuh ve Hz. Resulullah (s.a.a) bu iki eşsiz şahsiyet kendi toplumlarının azgınlıklarına onca musibet ve sıkıntılarına rağmen şükür ehli olarak tarihin beyaz sayfalarında yer almışlardır.
Allah Kur'an-ı Kerim de Hz. Resulullah (s.a.a) hakkında şöyle buyuruyor;''Ve sana, en kolay yolda   başarı vereceğiz.''A'la/8
Ayetin açıklaması şöyledir; biz seni hayır  işlerin oluşması  için sana kolay sıfatını  yükledik. Yani sen  hayır işlere kolay oldun, hayır işler senin için kolay değil, sen hayır işler için kolaylaştırıcısın.
Kur'an-ı Kerim Hz. Musa (a.s.) için şöyle buyuruyor;'' Rabbim dedi, kalbime genişlik ver.''Taha/26
İnsanın özelliği hayır işlerin onun varlığıyla kolaylaştığını belirlemekte, yani bütün hayır işler onun mana faziletiyle anlam bulmaktadır, eğer gaflet ve gaflete düşüp işlediği günah onu zelil etmezse. Her  iki yüce şahsiyet olan Hz. Musa ve Hz. Resulullah'a (s.a.a) tahsis edilen fazilet özelliğini tecelli ettiren şey onların varlıklarının hayır oluşudur.
Bu ayetlerin anlamı ve verdiği mesaj şudur ki; Ey habibim sen solmaz gerçek bir cevhersin, sen hayırsın ve bu vasfınla zor işleri kolaylaştırırsın. Büyük  şahsiyetli insanlar hayır işleri yapmakda çok  başarılıdırlar, bunlar Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyti'dir. İnsanlar kendi yiyeceklerini başkalarına vermede fedakarlık ve infak etmekte zorlanırken, Ehl-i  Beyt (a.s) kendi yiyeceklerini fakire, yetime ve tutsağa vermede hiç de sıkıntı çekmeden verebilmiştir. Kur'an-ı Kerim şöyle  buyuruyor:'' Ve ona   ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini yoksula ve yetime ve tutsağa verirler, onları doyururlar.'' Dahr/8
İnsan hayırla yoğrulup hak ile özdeşleştiği zaman sıkıntılı ve zor anlarda bile işlerini kolaylaştırıp kendinden fedakarlık ederek kendi hakikat ve cevherini ortaya çıkarıp ulaşılması gereken faziletin en doruk noktası sitret-il müntahaya ulaşabilmektedir. Bundan dolayıdır ki insan hayır işleyerek meleke haline dönüşür ve en zor işler onun için basit bir hal alır.
İnsanların konuşmak, dinlemek, toplantılara katılmak, okumak, yazmak vb. davranışları beyninde bir anı yaratarak adeta bir cd'ye işler gibi herşeyi kayıt altına almakta ve bu kayıtlar insana yön vermektedir. İnsan nefsinde ve beyninde biriken anılar zamanla önüne gelmekte ve geçmişteki   birikimleri uygulamaya çalışmaktadır. Bu anılar genel manada günahı birikim yaptığından dolayı insan hayatına etki yaptıkça insanı gaflete düşürmekte, insanı Allah'tan ve me'ad'dan (ahiretten) uzaklaştırarak unutturmakta, bu hareketlerle sürekli maddi lezzet ve süslerin peşinde koşmaktadır. Böyle bir durumda insanın her işinde aklı, fikri, batıni ve zahiri bir olmaktadır, yani insanın aklı ve fikri maddi lezzet ve süslerde olunca ruhta aynı istikamette hareket etmek zorunda kalmaktadır. Çünkü gaflette olan nefis maddi lezzetler peşinde olduğundan kalbin başka yani manevi alanda olmasıda mümkün değidir. Çünkü beyin nerdeyse akıl oradadır, nefis neredeyse kalp ve ruh onunladır. Dünya malına ve lezzetine gönül veren kimse onun tadından tatlanmak istediği için kalpte aynı orantıda hareket etmektedir. Namaz kılan bir müslüman eğer sadece fiziki olarak rükuya ve secdeye eğilip kalkıyorsa, onun kalbi ve ruhu ne rükuda ne de secdede olur. Bundan ötürüdür ki gaflet  içerisinde olup dünya ve onun lezzetlerine gönül verenlerin tefekkürü, aklı, kalbi ve ruhu esenlik bularak Allah'a ulaşması (seyr-i suluk olması) mümkün değildir.
İbadette Gaflet
Bizim en büyük sıkıntımızın nedeni kendimizi gerektiği gibi ibadete veremememiz, ibadetin fazilet ve hazmından mahrum ve uzak kalmamızdır. Bu mahrumiyetin sebebi ise kendimizi yararsız işlere  vermemizden kaynaklanmaktadır. Örneğin maksadına uygun bir ibadet namazda kulun mevlasıyla buluştuğu an da rabbine kalpten gelen ellerin açılımıyla yakarıştaki münacaattır. Malesef  bizlerin  içerisinde bulunduğu gaflet kulun mevlasına yaklaştığı münacaat münasebetini kavramamıza, namazın me'arifini ve anlamını düşünmemize bir türlü müsade etmemektedir. Çünkü kıldığımız her namaz ve  yaptığımız her ibadette dilimiz ile kalp ve ruhumuz birbirinden ayrılıp farklı alanlarda cerayan etmekte, ve birbirinden tamamen kopmuş bir vaziyette hareket etmektedir.
İnsan ibadetlerini şeriat fıkhına göre uygularrneğin; namaz için abdest şartını yerine getirir, sünnet ve farz amellerine bir hayli dikkat eder, fakat içeriğine gelince kalple yapması gereken ibadet hep   eksik kalır. Namaz batıl olmayıp fıkıh açısından doğrudur, ama ahlakı ve namazın kabul olmasında  tereddüt vardır. Çünkü bir kaç dakika vakit alan namazda kalbi Allah'a yönledirmek gerçekten zordur, kılınan namaz şuur ve bilinçaltı kılınmaktadır, insan eğer namazda kimin karşısında durup konuştuğunu bilirse, hem namazın marifetini hemde o ibadetin anlam ve değerini kavramış olur, ama, tefekkür ve düşünce ile beden ve nefis farklı noktalarda olduğu zaman herşey maksadına ulaşmanın dışında kitlenip kalmaktadır.
Namaz; Sırat (doğruluktur) doğrulukla gaflet birbirlerini benimseyen birşey değildir ve bunlar birbirlerini benimsemediklerinden dolayı bağdaşmamaktadır. Sırat köprüsü kıldan ince ve kılıçtan keskindir, gaflette olan insan sırat körpüsünden pat diye düşer. Ku'ran-ı Kerim şöyle buyuruyor:'' Fakat gerçekten de ahirete inanmayanlar, doğru yoldan sapıyorlar.''Müminun/74
Doğru ve gerçekten kabul olunmuş bir namaz insanı bütün kötülüklerden alıkoyduğu gibi, işlenen kötü ve çirkin işler insanı iyi ve güzel amellerden mahrum bırakmaktadır. İnsan namaz kılmadan önce vücut azalarına, helal ve haramlara dikkat etmediği sürece kalbini namaza huzurlu veremez, dolayısıyla kiminle sohbet ettiğinin farkına varamaz ve farkına varmadığı bir şeyin karşılığınıda asla  alamaz. Nitekim insanın yaptığı manası doldurulmamış boş amellerinin karşılığında iyi bir mükafat beklemeside ancak abesle iştigaldir.
Bu tip namaz kılanların namazı fıkhi olarak doğrudur, fakat gerçek manada kabul olup insanı hedeflediği amacına ulaştırabilir mi? işte burası soru işaretidir. Şuursuz ve gaflet içinde namaz kılanlar manen hiç bir yücelik makamına ulaşamayacağından dolayı ahlaki olarak hep yerlerde sürünmektedir.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor:''Vay hallerine o namaz kılanların öylesine namaz kılanların ki namazlarını unuturlar.''Ma'un/4-5
Nefis ve ruhun temizlenip terbiye edilmesi, ibadet eden müminin düşünce ve irfani olarak kendini hazır hale getirmesine bağlıdır. Eğer yaptığı ibadetlerde gaflet varsa nefis ve ruhun temizlenerek terbiye edilmesinden söz etmek de mümkün olamaz.
Masum imamların buyurduğu gibi gaflet nefis ve ruhun irini (iltihabı)dır.Temiz ve şeffaf kalbi irin ve  iltihap kapladığı zaman o kalpte hiç birşeyin yücelmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla  eğer insan yaptığı  ibadette gaflet ve irin iltihabına müptela olursa nefsinin ve ruhunun temizlenip terbiye edilmesi mümkün değildir.
Gece ve gündüz kılınan beş vakit namazlar insanı gafletten kurtarmak içindir, oysa malesef insan bu namazlardada gaflete düşmektedir. Bundan dolayı Allah insanı gafletten kurtarmak için akşam namazı ile yatsı namazı arasında iki rekat Ğufeyle namazı kılınması için ruhsat vermiştir. Müslümanlar islamın ilk yıllarında akşam namazı ile yatsı namazı arasında oturup istirahat ettiklerinden dolayı, Allah'tan  uzak kalıp gaflete düşmekte, Allah! insanların bu gafletten kurtulmaları için iki rekat Ğufeyle namazını kılmalarını tavsiye etmiştir.
İnsan bazen sevdiklerinin yanında oturarak saatlerce yararsız şeylerle sohbet etmekte,ve yorgunluk atmaktadır, ama namaza durduğunda ise namaz kendisine öyle sıkıcı ve zor gelir ki namazı zorla ve maneviyatsız kılar, çünkü Allah'ın yardımından ümitsiz ve mahrumdur, ve namaz esnasında kimin karşısında durmuş ve kiminle sohbet etmekte olduğunun gafleti  içerisindedir. Sonuç olarak namaz  kılan bir mümin kimin karşısında durduğunu ve kiminle sohbet ettiğini çok iyi bilmeli, namazı huşu ile  bütün benliğini kaplayarak kılmalı, dünya ve ahiret hayatını karanlığa ve felakete sürükleyen  nefsinden ve gafletten ruhunu arındırarak kurtulması gerektiğinin bilincinde olmalıdır.
Vesselamun Aleykum Varehmetullah-i Vabere Katuh-u
Ellahumme Accil-li Valiyyikel Fareceh-u
Tevekkül EROL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder