13 Nisan 2014 Pazar

İnsanın kendini tanıması ve yetiştirmesi


Bismillahirrahmanirrahim
                                          
‘’ Biz insanı en güzel denge ve biçimde yarattık. Sonra ( günah işleyince ) onu aşağıların en aşağısına geri döndürdük.’’ Tin / 4 - 5

TANINMAYAN VARLIK İNSAN   
İslam görüşünde insan özel bir konuma sahiptir. Tekâmüle ermek için her türlü donanıma sahip olarak yaratılmıştır. Kur’an-ı Kerim insanın mükemmel bir varlık olduğunu bu anlam da onu övmekte ve değerini her platformda anlatmaktadır. İnsan yapısı incelendiği zaman karışık bir varlık olduğunun da İnsan farkına varabiliyor. İnsan nasıl bir varlıktır ki Kur’an-ı Kerim onu göklerden, yerden ve meleklerden üstün kılmaktadır.

Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:’ Gerçekten biz, Âdemoğullarını onurlu kıldık. Onları, karada ve denizde taşıdık ve temiz olan şeylerden onlara rızık verdik ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.’’ İsra / 70

İnsan gerçekten bilinmeyen bir varlıktır. Kura’n insanı bazen en mükemmel bir varlık olarak tanımlarken bazen de en aşağılık bir yaratık olduğunu vurgulamaktadır. ‘’ onurlu kıldık’’ cümlesi her şeyi anlatıyor.

Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: Biz insanı en güzel denge ve biçimde yarattık. Sonra ( günah işleyince ) onu aşağıların en aşağısına geri döndürdük.’’ Tin / 4 – 5  


Burada ayet-i kerime insan’ın en mükemmel bir varlık olduğunu ve öyle yaratıldığını açıklarken, daha sonra insanın yaptığı hata ve işlediği günah’tan dolayı en aşağı konuma düşürüldüğünü açıklamaktadır. Hata ve günah ne kadar alçak kötü bir şeydir, insanın tüm ilahi ve insani değerlerini elinden alıp en kötü yaratıklardan daha aşağı bir yaratık haline getirmektedir. Ve İnsan eğer günah işlemezse Allah’ın halifesi makamına ulaşabilir. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:Hani Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim.dedi. ( Melekler,)‘’ Biz seni överek sürekli tenzih ve takdis ederken, orada fesat çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?’’dediler.( Allah,)‘’ Şüphesiz ben, sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.’’dedi. Bakara / 30 

Allah; Bu ayet-i kerimede insan üstünlüğünün bariz bir örneğini meleklere açıklamaktadır. Ve bu üstünlükten dolayı meleklerin insana secde etmesini emretmektedir. Ama insan kendi maddi yapısına yönelip yüce değerini kayıp ettiği zaman halifeliği ve kendinde var olan bütün ilahi değerleri gizleterek cimrilik denilen en mikrop vasfını alır.

Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:‘’Deki:‘’Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, harcamaktan korkarak tutardınız. Gerçekten insan çok cimridir.’’ İsra/100


 Bu ayet Allah’ın kendisine bahşettiği sonsuz cömertlik vasfını sadece maddi ve şeytani vasıf olan cimri ve gözü pek doymaz bir varlıkla insani değerini yok eden ve kendisini tanımaz hale getiren boyutuyla tanıtıyor. İnsan gerçekten bilinmeyen ve tanınmayan bir varlıktır.
  

 Kur’an-ı Kerim bazen insanı ilmi ve bilgi yönüyle tanıtarak şöyle buyuruyor: Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları ( o isimlerle anılan şeyleri ) meleklere gösterip,‘’Eğer doğru söylüyorsanız, bunların isimlerini bana haber verin.’’dedi. Bakara / 31

( Melekler: ) ‘’Münezzehsin sen! Bizim, senin öğrettiklerinden başka hiç bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hikmet sahibisin.’’ Dediler. Bakara / 32

( Allah )‘’ Ey Âdem! Meleklere bunların isimlerini bildir.’’ Dedi.( Âdem ) bunların isimlerini onlara bildirince, ( Allah: )‘’ Ben göklerin ve yerin gizliliklerini bilirim, sizin açığa vurduğunuzu da, gizlemekte olduğunuzu da bilirim.’’ Demedim mi?’’dedi. Bakara / 33

Bu ayetlerde insan aklının Allah tarafından ne kadar mükemmel yaratıldığı ve meleklere verilmeyen sır ( gizli) ilimler insana verilmiş ve insanın makamının ne kadar yüce olduğunu beyan etmektedir.

Bu yüce makama sahip olan insan’ı, Kur’an-ı Kerim bazen mücadele eden ve bu mücadele ile karşısına çıkan her türlü engeli aşarak dünya ve ahret saadetini yakalamak ve kendisine hedef gösterilen seyri ilellah (Yaratıcısına ulaşma) yolun da sapmadan devam ederek o yüce makama ulaşmak için gayret göstermektedir.

Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: Gerçekten bu Kur’an’ da insanlar için her örneği defalarca açıkladık. Tartışmaya en düşkün varlık insandır.’’Kehf /54

Bu ayette tartışma iki manada kullanılmaktadır. Birincisi:Yukarıda açıkladığımız tartışma şekli, yani dünya ve ahret saadet yolunu bulmak ve yaratılış gayesi olan Allah’a ulaşmak için cihadın tüm kanallarını kullanarak o yolda devam etmektir.

İkincisi:Sürekli konu hakkında tartışma yaratması ve bu tartışmayla ilmi, fikri ve akli delillerle doğruyu bulma mücadelesi vermesidir.Tabi ki insan yanlıştan kurtulmak ve doğruyu bulmak için ilmi, fikri düşünce ve aklı ile sağlıklı bir tartışma yaparak hidayete ve aydınlığa kavuşabilir.

Kur’an-ı Kerim bazen insanı emanetçi olarak anlatmaktadır, yani kendisine sunulan ve verilen ilahi emanete sahip çıkan ve o emanete ihanet etmeyen konumuyla yüce bir makama sahip olduğuna işaret etmektedir. Bazen de çok cahil ve zalim olduğunu açıklamaktadır.                                                             

Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:‘’Kuşkusuz, biz o emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk, onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular. Ama insan onu yüklendi. O, çok zalim ve çok cahildir. Ahzab/72 

Bu ayette belirttiğimiz gibi insan dışında hiç bir varlık cesaret edip ihanet korkusundan bu kutsal emanetin yükümlülüğünü alamamıştır. Diğer taraftan bu kutsal emaneti sorumluluk çerçevesinde omuzlayan ve yüklenen ve yüce makama sahip olan insandır, Kur’an bu boyutuyla insanın makamının ne kadar yüce olduğunu belirtmektedir, çünkü Allah’ın kendisine ait olan bu yüce makamı ancak akıl sahibi insanın yüklenebildiğini açıklamaktadır.


Öte yandan bu mukaddes emaneti omuzlayıp aklıyla sahip çıkan insan, nefsinin arzu ve isteklerinden dolayı kendisine zülüm etmekle en büyük zalim konumuna ulaşarak bu emanete ihanet edecek duruma düştüğünü açıklamaktadır. Bu tanımlamayla anlaşılıyor ki gerçekten insan tanınmayan ve karışık bir varlıktır.

 Kur’an-ı Kerim insanı bazen varlıkların en üstünü ve keramet sahibi olarak açıklamaktadır.

Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:‘’ Gerçekten biz, Âdemoğullarını onurlu kıldık. Onları, karada ve denizde taşıdık ve temiz olan şeylerden onlara rızık verdik ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.İsra /70

 Kur’an-ı Kerim bazen insanı tenkit etmekte kınayarak şöyle buyuruyor:Hayır; gerçek şu ki insan, kendini müstağni görünce haddini aşar ve azar.’’Alak/6–7

Bu ayetlerde insanın ne kadar kendini beğenmiş ve elindeki nimete asla razı olmayan, elindeki rızıkla müstağni olmayan yani kendisinde var olan nimete kanaat etmeyen, müstağni olunca da haddini aşarak azan bir varlık olduğunu açıklamaktadır. Her şeyi kendisinin kazandığını iddia eder kibirlenerek Allaha karşı gelir ve yaptıklarıyla hep şeytana kulluk etmektedir. Burada insanın aklına gelen soru şudur ki, acaba insan iki boyutlumudur? Bir tarafı ilahi Nurla kaplı diğer tarafı zulmet karanlığıyla kaplı?

 Dolayısıyla bu insanı, Kur’an-ı Kerim hem övüyor hem de tenkit ediyor? Elbette bu soruların cevabı ileriki konularda gelecektir inşallah. Yukarıda işaret olunan ayetlerden şunu anlıyoruz, İnsan Allah’ın yarattığı ve seçtiği en mükemmel varlıktır. İyilik ve kötülük yapan, zayıflıktan güçlülüğe ulaşma yapısıyla hem Ruhi ( Melekûtu ) ve hem fiziki ( Maddi ) boyuta sahip olan ve yalnız Allah’ı anmasıyla huzur bulan bir varlıktır.

KENDİNİ TANIMA VE YETİŞTİRMENİN ZORUNLULUĞU  

 İslam’ insanın kendini tanıma hususuna çok önem vermekle beraber evrenin yaratılışının içerisinde de kendi durumunu araştırma ve kendini ifade etmesinin ehemmiyet ve önemine de birçok manada vurgu yapmaktadır. Bu anlamda insan düşünerek kendi hakikatini tanırsa ve o yönde sağlam adımlar atarsa kendisine vaat edilen yüce makama ulaşması zor olmaz. Bu tanıma insanın kendi hakikatini araştırması,   insanın kendi hakikati ise Allah’ın kendisine verdiği o yüce Ruh’tur.

 İnsanın kendini Tanıması bu yüce Ruh’u tanıması demektir. Bu da insanın sadece topraktan yaratılmış madde boyutlu bir varlık olmadığı demektir. Fiziki yönü topraktan yaratılmıştır! Ama hakikati Allah’ın kendisinden verilen Ruh ile anlam kazandırılmış bir yüce varlıktır.  Allah! İnsanı kendi Ruh’ ve ilmi meziyetleriğle donatarak her şeyden üstün kılmıştır. Meleklerden bile üstün bir makama sahip kılmıştır. İnsanın gerçek yeri Allah’ın huzurudur.

Burada İnsanın kendini tanımasının zarureti hususunda Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:‘’ O’nun gerçek olduğu kendilerine açıklık kazanıncaya kadar ayetlerimizi ufuklarda da, kendi nefislerinde de onlara göstereceğiz. Rabbinin, her şeye gözetici olması yetmez mi?’’ Fussilet / 53  

Yakin edenler için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde nice ayetler vardır. Görmüyor musunuz?’’ Zariyat / 20,21
                                                                                                                                                                       Allah’ı unutup da Allah’ın da kendilerini onlara unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar, yoldan çıkmış kimselerdir.’’ Haşr / 19    

Biz insanı en güzel denge ve biçimde yarattık.’’ Tin / 4
Hayır; gerçekte insan, kendi nefsi hakkında tam bir bilince sahiptir. ( Ne yapıp ettiğini çok iyi bilir.)

Her ne kadar ( Kusurlarını gizlemek için ) özürlerini sayıp dökse bile.’’ Kıyamet / 14,15     

Sizin yaratılışınızda ve yaydığı canlılarda kesin olarak inanan bir topluluk için ayetler vardır. Casiye / 4 
                                                                                                                                                                                       Bu ayetlerden anlaşılıyor ki, insan! Kendini hakikat anlamında tanıyor. Ama nefsi ve arzu isteklere kapılarak kendi varlığını unutup yaptığıyla ve yaşamıyla Allah’tan uzaklaşıp kendi yüce değerini kayıp etmektedir.     

İnsanın kendini tanımasının zarureti hususunda, Hadislerde şöyle buyuruyor:  

Hz. Ali ( a.s ) buyuruyor:‘’ Her kim kendisini tanırsa Rabbini tanımış olur.’’ (1) 

Hz. Ali ( a.s ) buyuruyor:‘’ Gerçek arif kendi hüviyetini ve değerini tanıyan kimsedir.’’ (2)    

Hz. Ali ( a.s ) buyuruyor:‘’ Bir insanın cahil oluşunun delili gerçek hüviyet ve değerini
tanımayışındandır.’’(3) 

Hz. Ali (a.s ) buyuruyor:‘’  En mükemmel insan, kendini tanıyan kimsedir.’’ (4) 

Hz. Ali ( a.s ) buyuruyor:‘’ Kemale ulaşmak için nefsini muhasebe et.’’ (5)

Bu hadisler bize kendini tanımanın zaruretini ortaya koymaktadır. Eğer insan, insani değerlerin en yücesine ulaşmak itiyorsa muhakkak ki insan kendi hakikatini tanıması ve kendini muhasebe etmesi gerekiyor. Burada insanın ulaşmak istediği yer yaratıcının kendi yüce makamıdır. İnsanın hakikati Allah’ı arzular ve özümserse, O zaman insanın kendi hakikatini tanıması kolaylaşmış olur ve kemal sıfatını kazanmış olarak Allah’ın en değerli kulu makamına ulaşır.  

Adamın biri İmam Ali’ye (a.s) ‘’ Rabbini neyle tanıdın?’’ diye sordu. İmam Ali (a.s ) ‘’ Azimleri kırarak ve çabaları bozarak .’’  Diye cevap verdi ve şöyle buyurdu: ‘’ Bir iş yapmak istediğimde o amacıma ulaşmama engel oldu; bir karar aldığımda takdir bunu önledi. Böylece işleri yönetenin başkası olduğunu anladım.’’ (6)   

Bu hadis bize insanın en mükemmel şekliyle kedini tanıyıp yetiştirirse, her şeyin insana ait olmadığını ve o işi bir yapanın olduğunu ve bununda Allah olduğunu anlayabilir ve o zaman Allah’ı ve kendi hakikatini çok daha iyi tanımış olur.

KENDİNİ YETİŞTİRMENİN GEREKSİMİ

Kur’an-ı Kerim, birçok yerde insanın kendini yetiştirip gerçek takvaya ulaşmasına vurgu yapmaktadır. ‘’ Takva’’ insanın zatı olan Ruh ve kalbini bütün kötülüklerden koruyup, nefsini temizleyip ebedi saadete ulaşmaya layık olma anlamınadır.
Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: ‘’  Ey İnsanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz, Allah katında sizin en değerliniz, en takvalı olanınızdır. Allah bilendir ve her şeyden haberdardır.’’ Hucurat / 13  

‘’ Ey iman edenler! Siz kendinizi korumaya bakın. Siz hidayete erişmiş olasınız, sapıklığa düşen kimse size bir zarar vermez. Hepinizin dönüşü Allah’a doğrudur. O, işlemekte olduklarınızı size bildirecektir.’’ Maide / 105 

‘’ İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz; kötülük ederseniz de, yine kendinize. Sonuncunun vakti gelince de,( üzerinize, yine kullarımızdan bir grubu göndeririz de ) yüzlerinizde üzüntü ve keder oluştururlar, ilk defa girdikleri gibi yine mescide girerler ve ele geçirdikleri her şeyi yok ederler.İsra / 7                                                                                                                                                                                             Kim de Rabbinin makamından korkar ve nefsini kötü isteklerden uzaklaştırırsa, şüphesiz cennettir onun barınağı.’’ Naziat / 40,41

 Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun. Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyin, kendilerine emredileni yapın, haşin ve sert melekler, o ateşle görevlidirler.’’  Tahrim / 6

Bu ayetlerin hepsi insanın kendini yetiştirmenin gereksimini göstermektedir, eğer insan kendi zatını, yani ruh ve kalbini bütün kötülüklerden korur ve nefsini temizlerse takvaya ulaşır. Takvalı bir mümin ebedi saadete ulaşır, ayette belirttiği gibi sadece kendisini kurtarma değil aynı zamanda ailesini de büyük bir azap belasından kurtarmaktadır.

Süleyman bin Halid anlatıyor: İmam Cafer Sadık’a (a.s ),arz ettim;  ‘’Ben, sözümü dinleyen bir aileye sahibim. Onları bu konuya ( Ehlibeyt’in velayetine ) davet edeyim mi?’’ diye sordum. İmam buyurdu evet; çünkü aziz ve celil olan Allah, kitabında şöyle buyuruyor: ‘’ Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun.’’ (7)  

Bu hadis de belirtildiği gibi insanın korunmasının ana kaynağı velayet’tir Ehlibeyt’in velayeti, İmameti insan’ın kendisini yetiştirmesinin ana temelidir. Allah’ın bekası İmamı Zaman’ın (a.f ) zuhurunu görme ümidiyle.                                                                   
   Tevekkül EROL

1 – Gurerul Hikem 
2 – Nehcü-l belaga – hutbe 103  
3 – Nehcü-l belaga – hutbe 103
4 – Gurerul Hikem
5 – Nehcü-l belaga – hutbe 222
6 – Es-safi Tefsiri                                                                                                      
7 – El-kafi c.2, s. 211

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder