Bismillahirrahmanirrahim
'' İnananların, yurtlarından göçenlerin ve Allah
yolunda mallariyle, canlariyle (savaşanların) cihad edenlerin Allah katında
dereceleri pek büyüktür ve onlardır muratlarına erenlerin, kurtulup nusret
bulanların ta kendileri.'' Tevbe / 20
Cihad çeşitli alanlarda, şirk, küfür ve zulüme
karşı verilen mücadeledir. Bu islam da yerine getirilmesi gereken mukaddes
emirlerden birtanesidir. Ve furu'iddinin fıkhi esaslarındandır. Allah
tarafından gönderilen peygamberler'in ( Allah’ın selamı cümlesinin üzerine
olsun) birinci ve temel vazifeleri Toplumu islah etmek, ve yer yüzünü fesad ve
ahlaksızlıktan temizlemektir.
Cihad; Cehd ve ya Cuhd kökünden gelmektedir. gayret,
çalışma, zorluk, zahmet, yetenek ve güç anlamında kullanılır.
Cihad; düşman karşısında savunma yeteneklerini
geliştirmek, güçlendirmek ve düşman saldırılarını etkisiz hale getirmek
demektir.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
''Allah düşmanlariyle size düşman olanları ve
bunlardan başka sizin bilmediğiniz, fakat Allah'ın bildiği düşmanları korkutmak
için onlara karşı kullanmak üzere gücünüz yettiği kadar kuvvet ve besili at (
araç) hazırlayın, Allah yolunda ne harcarsanız size karşılığı tamamiyle
ödenecektir ve asla zulme uğramayacaksınız.'' Anfal / 60
Cihad; Allah'ın dini hükümlerini korumak ve
yeryüzün de icra etmek için Allah düşmanlarına ve kafirlere karşı can, mal ve
çeşitli alanlarda yapılan tebligat yoluyla verilen mücadeledir.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
''Şüphe yok ki Allah, kendilerine cenneti vermek
üzere inananların canlarını, mallarını satın almıştır adeta, onlar öldürürler,
öldürülürler, her iki surette de vaadi gerçektir ve Tevrat'ta da sabittir.
İncil'de de , Kur'an'da da ve ahdine Allah'tan daha ziyade vefa eden kimdir ki?
Artık şu giriştiğiniz alış verişten dolayı sevinin ve budur işte en büyük
kurtuluş ve saadet.'' Tavbe / 111
Kimlere Karşı Cihad Etmek Farzdır?
Üç Guruba Karşı Cihad Etmek Farzdır
1- Masum İmam’a karşı savaşmak isteyen kafirlere
karşı
2- Ehl-i zimme ( Kitap ehl-i) bunlar islamiyeti
ve ya vergi ödemeyi kabul etmezlerse onlara karşı savaşmak, ( eğer islamiyeti
kabul etmez, ama vergi ödemeyi kabul ederlerse savaş onlarla caiz değildir)
dolayısıyla bunların müşriklerle farkı vardır. Ehl-i zimme vergi vermeği kabul
ederse ve haklarına düşen her hangi bir hakkı verirlerse İslam devletinin
koruması altında güvenle yaşadıkları gibi, Allah yolunda savaştan da muaf
tutulurlar,
3- Zamanın Masum İmam'ın velayetine ve islama karşı
herhangi bir saldırıda bulunan din düşmanına karşı imamın emri gereği cihad
etmek farzdır. Tıpkı süffeynde İmam Ali'ye (a.s) karşı gelen hariciler gibi
bunlar bu haraketleriyle Nahrevan savaşını başlattılar, ve İmam Ali (a.s)
bunlara karşı savaşmak zorunda kaldı.
Allah Yolun'da Cihad Etmenin Şartları
Cihad Ehl-ine ait olması gereken şartlar.
1- Allah'ın emirlerine kayıtsız şartsız amel
etmeli ve imanı sarsılmaz olmalıdır.
2- Resulüllah’a (s.a.a) iman etmeli ve kayıtsız
şartsız Şer'i hükümlere itaat etmelidir.
3- Allah yolunda kendi canından ve malından hiç
bir şeyden esirgemeden fedakarlık etmelidir.
Kur’an-ı Kerim bu özelliğe sahip olaması gereken
müminlere şöyle buyuruyor
''İnanırsanız Allah'a ve peygamberine ve
savaşırsanız ( cihad ederseniz) Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla, işte
bu, bilesiniz size daha da hayırlıdır.'' Saf / 12
Burada anlaşılması gereken hususlardan birtanesi
şudur, İslamda; Allah yolunda cihad ederken hangi şart ve sebeple olursa olsun
kadın, çocuk, piskolojisi bozuk hasta, yaşlı erkek, hasta ve masum İmam'ın
güvence verdiği şahıslara asla dokunulamaz, ve onlara ne eziyet etme ne incitme,
ne de öldürme caiz değildir. Düşmanla alay etme, ve onur kırma ve harakette
bulunmak haramdır. Cihadı anlamayan ve cihad ruhundan mahrum olan zihniyet
ancak zafer kazanmak için her türlü gayri meşru yolu deneyerek savaşır, bu ise
Ahlak'tan yoksun ve batıl bir zihniyettir.
Cihad'ın Önemi
İnsan, dinini, canını, namusunu, onurunu ve islam
beldelerini savunması yaratılışının bir özelliğidir. Bu mücadele örnekleri
insan dışında ki bütün canlılarda da sözkonusudur. Çünkü bu yaratılışın bir
kuralıdır. hiç bir canlı savunmasız ve mücadelesiz yaratılmamıştır. Her
canlının bir savunma ve mücadele taktiği vardır. İnsan akıl yoluyla düşman
tarafından kendisine karşı oluşturacak büyük ve küçük tüm tehlikelerden
korunmak için donatılmıştır. ve insan kendisine yüklenmiş olan sorumluluk
çerçevesinde akıl bilinciğle hareket etmektedir. Düşman tehlikesinin özelliğine
göre mücadele taktiğini belirlemekte ve ona göre savunma taktiği geliştirerek
düşmanı etkisiz hale getirmektedir. Öteki canlılar da ise bazen şuurunu kullanmakta
bazen ise hissi duygularla düşman tehlikesini savuşturmak için mücadele ederek hayatta
kalmayı başarmaktadır.
İslam insanın kendisine karşı zahiri ve batini
düşmanın oluşturabileceği bütün tehlikelere karşı aklını kulanarak iyi bir
tedbirle hedefe varabileceğini belirtmektedir. İslam buna çok önem vererek bu
hareketi takdir etmektedir. İnsan hayatının en büyük düşmanı nefsin arzu ve
istekleridir. Bunlar; cinayet, ahlaksızlık, fesad, güvensizlik, adaletsizlik, haksızlık
ve bunlar gibi büyük günahlardır. Bu tehlikeli saldırılara karşı verilen
mücadele en büyük cihad'dır.
Kur'an ve tarihi açıklayan Hadislerde Hz. Resulüllah
(s.a.a) 23 yıllık davet sürecinde Kafir, Müşrik ve Münafıklara karşı binlerce
bildirim sunmuştur. Bu Konunun anlaşılması açısından sadece bir örneyine işaret
edelim,
Büyük
Fitnelik
Hz. Resulüllah (s.a.a) Mekke'den Mdeine'ye müşerref
olduklarında yahudi, beni-nezir, beni geynu-ga ve beni müstelik kabileleri Hz.
Peygamber'e (s.a.a) karşı fitne çıkararak ortalığı karıştırdılar, çünkü bunlar iki
önemli hususu görmüşlerdir.
Birinci husus; İslam'ın her geçen gün ilerlemesi
ve temelinin sağlamlaşmasını gördüklerinden dolayı bunu hazmedemiyorlardı,
İkinci husus; Bu gurupların ileri gelen büyükleri
hiç çekinmeden ve acımadan hayasızca Hz. Resulüllah'a (s.a.a) saldırıyorlardı.
Allah Resulü (s.a.a) bunların yaptıkları onca komplo ve saldırılara rağmen onları
kaile almadan islamı hedefe götürmekteydi, bunlar ise bunu engelleme çabası
içerisindeydiler.
Oysa bunlar İslam ve müslümanlara saldırmayacaklarına
dair Hz. Resulüllah'la (s.a.a) antlaşma yapmışlardı. Hatta özellikle beni-nezir
kabilesi islam'ın lehine ve aleyhine asla bir faaliyet göstermeyeceğiz diye
özel bir maddeye imza atmışlardı.
Hicret'in ikinci yılı bedir savaşında islam
ordusu zaferle çıkınca yehudiler and olsun Allah'a bu Zebur,Tevrat ve İncil'de
müjdelenen Ahmed (s.a.a) isminde ki peygamberdir dediler. Ama uhud savaşında
Peygambere karşı ahitlerini kıran müslümanların yaptıkları yanlıştan dolayı
savaş kayıp edilince aynı yehudiler bu müjdelenen o peygamberden uzaktır bu
vaat edilen o peygamber değildir diye söylenmeye başladılar. Ve Mekke'ye
gelerek İslama karşı Ebu Sufyan'la barış antlaşması imzaladılar. Bunun üzerine
Hz. Resulüllah (s.a.a) bir gurup sahabeyle beraber beni-nezir kabilesinin
fikirini almak ve ahitlerini bozmamalarını hatırlatmak için kabile büyüklerinin
yanına geldi. kendileriyle yaptıkları antlaşmayı söyledi, buna rağmen yehudiler
ahitlerini kırarak aleyhde probaganda yapmaya devam ettiler. ve fitne
çıkarmaktan geri kalmadılar. Öyle büyük bir fitnenin içine girdiler ki Hz.
Resulüllah'ı (s.a.a) terör etmek istediler. ve Hz. Cebrail (a.s) bu kabilenin
yapmak istedikleri fitne ve terör niyetlerini Allah Resulüne haber verdi. daha
sonra bu Ayet-i Kerimeyi Hz. Resulüllah'a (s.a.a) indirdi.
''Ahitlerini bozdukları, verdikleri sözden
döndükleri için lanet ettik onlara ve kalplerini katılaştırdık. Onlar, sözlerin
yerini değiştirirler, kendilerine verilen öğütten bir hisse de almazlar: Pek
azı müstasna daima hainliklerini duyarsın, genede bağışla onları, geç
suçlarından. Şüphe yok ki Allah, iylik edenleri sever.'' Maide / 12
Bu ayet'in inişinden sonra Allah Resulü (s.a.a) onalrın
haberi olmadan özel bir itina ile meclisten çıkarak o bölgeyi terk edip
Medine'ye geldi. Daha sonra onların olaydan haberi olunca Peygamber bizden
intikam alacak diye korkuya kapılarak çok rahatsız oldular. ve yurtlarını terk
etmek istediler, Münafıklar gitmelerine mani olarak biz size yardım ederiz
dediler. Yahudilere size yardım için ikibin asker vereceğiz diyerek yalan vaatte
bulundular. Eğer siz burayı terk ederseniz Hz. Muhammed (s.a.a) haysiyyetinizi
ve onurunuzu ayaklar altına alacak ve sizlere eziyet edecektir söylemlerini
yaydılar. Bunlar ise o yalan vaatlara kanarak kaldılar, ve güçlü siperler
oluşturarak İslama karşı savaş açtılar, ve hicretin dördüncü yılında İslam
ordusuyla savaşarak hezimete uğradılar, ve rezil bir şekilde yurtlarını terk
etmek zorunda kaldılar.
Dün tarihde olduğu gibi bugünde İslam ümmeti iç
ve dış münafık ve emperyalistlerin fitne ve hileleriyle karşı karşıya
kalmaktadır, bu fitne ve hilekarlara karşı akıl ve metanetle cihad ruhunu
ortaya koyarak
Sünnü ve Şia camiaları birlik ve beraberliğini
sağlamalıdır. bu gün islam ümmetinin en büyük cihadı vahdet ile hareket etmesi
ve küfür, zalim, emperyal ve siyonist şeytan çocuklarını ümitsizliğe
düşürmesidir.
Kur'an ve Hadis Açısın dan Cihad'ın Çeşitleri
Kur'an ve rivayetlere baktığımız zaman cihad'ın
geniş bir anlamının olduğunu görmekteyiz. Bu da insan toplumunun ihtiyaçlarını
giderme adına koyulan bir kuraldır. Cihad üç ana bölüme ayrılmıştır. Bunların
en büyük özelliği her birinin insan hayatına hayr ve bereket kattığıdır. Bunlar
özet olarak şöyledir.
A- (Cihad'ı Esğer) Küçük Cihad
Küçük cihad; İslam düşmanlarına ( Kafir, Müşrik
ve Münafıklar ) karşı cihad etmek ve savaşmakla yerine getirilir.
Küçük Cihad'da iki kısımdır.
1- Saldırı Amaçlı; İslam düşmanlarına karşı
zamanın masum İmamının izniyle oluşan cihad'dır.
2- Savunma Amaçlı; bu cihadı yerine getirmek için
bir müslümanın Masum İmamdan izin alması şart değildir. çünkü bu savunma amaçlı
bir cihad'dır. İslam düşmanlarının saldırısına karşı müslümanların kendini,
namusunu, vatanını ve dinini savunması için her hangi bir yetkiliden ve ya
masum İmamdan izin almadan cihad etmesi ve savaşmasi farzdır.
Saldırı amaçlı cihad’da yaşlı, rahatsız ve
kadınlar cihada gitmekten muaf tutulmuştur. Bunları cihada götürmek haramdır.
Ama kendisine ve dinine saldırı yapıldığında herkesin kendini ve dinini
savunmasında bir sakınca olmadığı gibi
bu cihada katılmalarıda farzdır.
B- (Cihad'ı Ekber) Büyük Cihad
Büyük cihad; Birinci aşama, batıl, şirk, fesad,
bencillik, kibir, ihanet ve ahlaksızlığa karşı mücadele etmektir.
İkinci
aşama, insan muhabbet, sevgi, İlahi aşk, akıl, düşünce, ilim ve insani
değerlere hakım olmaktır. Eğer insan küçük cihadı büyük cihada üstünlük sağlayacak
şekilde üstünlük kurabilirse tereddütsüz ihlaslı ve takvalı bir kul olmuş
demektir.
En büyük cihad'da Hz. Yusuf’un (a.s) Züleyha'nın
nefsi isteklerine karşı aklı ve güçlü imanıyla nasıl mücadele ettiğini
görmekteyiz.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor
''Andolsun ki kadın, ondan murad almayı iyice
kurmuştu, eğer rabbinin burhanını görmeseydi yusuf da onun hakkında niyetini
bozardı, işte biz ondan çirkin ve kötü şeyleri böylece giderdik, çünkü şüphe
yok ki o, gönlünü bize bağlamış kullarımızdandı.'' Yusuf / 24
Küfür ve İslam düşmanlarına karşı mücadele etmek
için insanın gerçek bir güce sahip olması gerekmektedir. Bu güç ahlak ve
itikattır.
İtikat; amel etmekle güçlü bir imana dönüşür,
dolayısıyla mümin kendisini güçlü bir iman ve ahlak donanımına sahiptir. Ancak
bu şartlarda islam düşmanlarına karşı mücadele edebilir. İman ve ahlak insanın
kendisinde ve toplumda tesis edilmediği sürece bir başkasına ve ya her hangi
bir büyük ve küçük günaha karşı mücadele etmesi mümkün değildir. İnsanın güçlü
bir düşman karşısında başarılı olmasının tek yolu çok yönlü iman ve ahlak
donanımına sahip olmasıdır. yani insan günah ve fesadı sağlam ve güçlü bir
iman, ve ahlakla yendiği takdirde büyük cihadi yerine getirmiş olabilir.
Hz. Resulüllah (s.a.a) savaştan dönen sahabeye
şöyle buyurdu:
''Küçük cihadı layıkıyla yerine getirdiğinizden
dolayı sizleri tebrik ediyorum, ve şimdi ise büyük cihadı yerine getirmenin
zamanıdır. Ashap ya Resulüllah (s.a.a) büyük cihad nedir diye sorduklarında,
Hz. Resulüllah (s.a.a) Şöyle buyurdu: Nefis ve onun isteklerine karşı mücadele
etmek ve onu bütün büyük ve küçük günahlardan temizlemek ve korumaktır.''
C-
(Cihad'ı Evset) Orta Cihad
Orta cihad; İnsanın kendi arzu, istek, heva ve
heveslerine, boş ve uzun hayallerine karşı verilen mücadeledir. Burada insan
önce tefekkür ve düşüncelerini temizleyerek kalbini mütmain kılmalıdır. Büyük
cihad örneklerinde açıklandığı gibi insan içe yönelik bir çalışma yapmalı ve
eğitimden geçmelidir. Bu çalışmanın neticesinde insan yaratıcının huzurunda
günahlardan temizlenmiş ve kusursuz bulunmalıdır. ve kendini bağışlatarak Rabbine
varmalıdır. Bu hususta şehidler servevi Hz. İmam Hüseyin'den (a.s) eşsiz ve
paha biçilmez nasihat şöyle .
Genç adamın biri İmam Hüseyin'in (a.s) huzuruna
vararak şöyle dedi: Ey Resulüllah'ın (s.a.a) aziz oğlu ben çok büyük günah
işleyen bir zavallıyım, o kadar günah işledim ki onu terk edemiyorum, onu
terkedip kurtulmamda mümkün değildir. Bana nasihat edermisiniz? belki bu günah
bataklılığından kurtulayım . İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: Peki ey genç iyi
dinle sana nasihatım şudur: Şu beş işi yap sonra istediğin günahı işle.
1- Allah'ın sana verdiği rızkı yeme, sonra
istediğin günahı işle.
2- Allah'ın hakimiyet ve velayetinden çık ve
başka yerde yaşa, sonra istediğin günahı işle.
3- Allah'ın görmediği bir yerde günah yap, sonra
istediğin günahı işle.
4- Hz. Azrail (a.s) canından ruhunu teslim almaya
geldiğinde kendini savun ve ruhunu teslim ve ölmeyi kabul etme, sonra istediğin
günahı işle.
5- Kıyamet günü cehenem sahibi zebaniler seni
cehenneme götürdüklerinde oraya girme, sonra istediğin günahı işle.
Genç adam bu harika öğüt ve nasihat karşısında
biraz durup düşündükten sonra İmam Hüseyin'e (a.s) şöyle söyledi. Ey resulüllah'ın
(s.a.a) aziz oğlu bunların hiç birini yapabilecek güce sahip değilim, istiğfar ( tevbe) ediyorum. bana dua buyurun Allah
benim tevbemi kabul buyursun İmam (a.s) onun hakkında dua da bulundu ve
Allah'tan bağışlanmasını istedi.
Evet; Aziz müslümanlar insan nefsini şirk, heva
ve heves, şeytani dürtüler ve bütün günah hastalıklarına karşı mücadele ettiği
takdirde Rabbinin kendisine yüklediği sorumlulukları yerine getirerek cihad
vazifesini tamamlamıştır. ve ozaman yüce rabbinin huzuruna temiz bir şekilde
varmış olur.
Sözün sonunda şu husussa dikkatınızı çekmek
istiyorum. Değerli müslümanlar eğer islam ümmeti hayatın iki esas temeli olan
Cihad ve Sabır vazifelerini yerine getirmiş olsalardı, bugün ümmetin yaşamakta
olduğu acı durum yaşanmazdı. Bugün islam ümmetinin başında ki tağut sistemlerinin
fasık ve facir idarecileri, zalim, kafir ve siyonist firavunların uşaklılığını
yapmasa, ve Allah'ın nurlu kitabının kuralına uyup toplumu hak ve adalet ile
yönetseler, ve gerçekten ümmete sahip çıksalardı bu gün bu katliam, cinayet ve tecavüzlere
maruz kalınmazdı. müslüman içindeki fesat, ahlaksızlık ve Şeytanları
temizlemediği sürece dış Firavun ve Şeytanlara karşı mücadele edip onları alt
etmesi mümkün değildir.
Not: Burada cihat’tan bahsederken bugün Abd, Batı
ve Siyonist uluslararası çetelerin islam ümmetinin başına bela ettikleri ve
islam coğrafıyasında cinayet makineleri haline getirirlip yetiştirilen ve masum
insanları kaltleden sözde cihad’cı adı altında vahşi vahabbi ve selefi tekfirci
teröristlerden bahsetmiyoruz, bunun bilinmesi gerekiyor. Bu vahşi ve cani tekfirci
teröristleri cihad’cı olarak adlandırmak Allah’a ve Onun yarattığı bütün güzel
varlıklara hakaret olur. Allah’ın Laneti zalimlerin üzerine olsun.
Vessalamu Aleykum Varehmetullah-i Vabere Katuh-u
Ellahumme Accil Li veliyyik-el faraceh-u
Tevekkül Erol
15,02,2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder