Bismillahirrahmanirrahim
( Eyyami Fatime ) Hz. Fatıma'nın (s.a) şehadet yıldönümü günleri
münasebetiyle başta aziz evladı Yusuf'u Fatıma Hz. Begiyyetullah İmam-ı zeman,
İmam Mehdi'ye, (af) veliyyi emri müslimin Hz. Ayetullah Hamenei'ye, Ehl-i beyt
aşıklarına ve bütün müslümanlara tesliyet arzediyorum.
Son zamanlarda müslümanlar arasında oluşturulmak istenen mezhep ve inanç
kavgasına ve düşmalığına,Tekfirci Siyonist terörist gurupların ve bunların ağa
babalarının fitne, ihtilaf ve bozgunculuk eylemlerine karşı her müslüman
sağduyulu davranmalıdır. Bu anlamda herbir müslümanın ağırbir vazifesi ve
sorumluluğu vardır.
Her inanç sahibi mümin ve muvahhit müslüman kendi itikatını ilmi olarak
doğru kaynaktan öğrenmeli ve yaşamalıdır. Her müslümanın kendi inanç ve
mezhebini ilmi olarak öğrenmesi ve dillendirmesi herhangi bir inanca ve o
inanca bağlı olan müslümana karşı saygısızlık görülmemeli ve ihtilaf nedeni
sayılmamalıdır. Herkes birbine saygılı davranmalı ve temel ilkelerde vahdeti
oluşturmalıdır. İslam düşmanlarının müslümanların arasına fitne ve ihtilaf
salma gayretlerine fırsat vermemeli ve böyleki aşırı uçta haraket edenleri
tecrit etmelidir.
Bu anlamda biz Ehl-i beyt mektebinin takipçileri, Şia itikatının gerçek
anlam ve özelliklerini tanımaya ve tanıtmaya ihtiyacımız olduğu gibi, bu alanda
çalışma yapma vazifemiz vardır. Hz. Fatıma'nın (sa) yaşadığı 18 yıllık kısa
hayatında sürekli Şia kavramını kulandığı gibi kıyamet günü de kullanacağı
rıvayet edilmiştir.
Kur'an-ı kerim; Hz. İbrahim (as) ve yüzyirmi dörtbin peygamberin
bazılarına, bazıları için Şia kavramını kulanmıştır. Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz.
Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed (s.a.a) (Allah'ın selamı hepisinin üzerine olsun)
Beş ulul azm peygamberleri Kitap, Din ve Şeri'at sahibi olarak tanıtır.
Allah'ın seçkin eliçilerinin vazifeleri İlahi hükümleri tüm insanlara
ulaştırmak ve hidayet etmektir.
Hz. Resülullah'ın (s.a.a) son Peygamber seçilmesiyle beraber Allah nimetini
ve dinini insanlara tamamlamıştır. Hz. Resülullah (s.a.a) ve Kur'an-ı kerim
kıyamet gününe kadar insanların hidayet önderidir.
Allah! Peygamberlere yüz on tane suhuf yani sayfalar halinde Ayetler, dört
tane kitap vahyetmiştir. Sonuncusu Kur'an-ı kerimdir. Kur'an önce indirilen
bütün semavi söylemleri içinde toplayan ve barındıran kamil kitaptır. İslam
dini son ve kamil din oluşu hasabiyle önceki bütün Şeri'at hükümlerini içinde
toplamıştır. İslam dinine inanan her müslüman, bütün peyamberlere, getirdikleri
Şeri'ata ve vahyedilen İlahi ayetlere inanması farzdır. Eğer bunlardan bir
tanesine inanmaz ve redderse inkarcı kafir olur.
Hz. İbrahim'in (as) Şia Oluşu
Kur'an-ı Kerim Hz. İbrahim'in (as) Şia oluşuyla ilgili şöyle buyuruyor:
'' Kuşkusuz, İbrahim de onun izinden gidenlerdendi.'' Saffat/ 83
Ayetin orjinalı, ''Ve İnne min Şii'eti-hi Le-İbrahim'e'' Hz. İbrahim
onun şia'sıydı, Hz. İbrahim (as) ona bağlıydı. Kur'an tabiriyle onun Şia'sıydı.
''Şii'etih-i'' zamiri kime dönüyordu, yani hangi peygamberi işare
ediyordu. ''İnne'' kavramı kayıtsız şartsız ve tereddütsüz İbrahim onun
şia'sı izcisiydi. Dolayısıyla önceki ayetlere baktığımızda Hz. Nuh'a (as)
işaret ettiğini görmekteyiz.
Allah Şöyle buyuruyor: Ey insanlar Hz. İbrahim Hz. Nuh'a Şia olmasıyla
İbrahim olmuştur. Yani kendisinden önceki
büyük bir peygambere mutlak itaat ederek o makama ulaşmıştır. Çünkü Hz.
İbrahim küçük yaştan beri temiz ve ihlasla Hz. Nuh'a (as) bağlılğını göstermiş
ve onun izini takip ederek ona Şia olmuştur.
Allah'ın Peygamberlerine inanmayan ve onların izini takip etmeyenlerin
gerçek anlamda doğruluğa ermesi mümkün değildir. Ve doğruluktan sapmış
insanların yüzünü Kur'an-ı kerim bize şöyle tanıtıyor:''Gerçekten biz
cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri
vardır, ama onlarla anlamzlar; gözleri vardır, ama onlarla görmezler; kulakları
vardır, ama onlarla işitmezler; işte bunlar hayvanlar gibidirler; hatta daha da
sapıktırlar. (aşağı seviyedeler) İşte asıl gafiller, onlardır.''A'raf/ 179
Bu tür hakkı görmeyen ve doğruyu algılayamayan insanın hayvandan hiç bir
farkı ve özelliği yoktur. Allah'ın bahşettiği Akıl, İman ve Ahlak insana
erdemlik ve üstünlüğü sağlar. Çünkü insanın hayvandan farklı ve üstünlüğü,
aklıyla Allah'a inanması ve O,nun emirlerine itaat etmesiyledir. Batıda,
Afrikada, Amerikada ve Asyada tesettürden ve iffetten yoksun yaşayan ve Allah'a
itaat etmekten kaçınan kadınların, kumar alkol ve uyuşturucu kullanan ve İslami
yaşamdan nasibini almamış erkeklerin, ve zahirde ibadet ehli olmuş ama günah bataklılığının içine saplanmış müslüman
birinin hayvandan ne farkı ve üstünlüğü olabilir.
Allah; Hz. Meryem den (sa) neden bu kadar bahsetmektedir. Kur'an-ı kerim
Hz. Meryem (sa) hakkında şöyle buyuruyor: '' O kadını ( Meryem'i ) da an.
O ırzını korudu; biz de ona kendi ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu alemlere
bir ayet kıldık.'' Enbiya/ 91
Ayet; Hz. Meryem'in iffet abidesi olduğunu ve hayanın doruk noktasına
ulaştığını açıklamaktadır. Kur'an yine şöyle buyuruyor: ''Meryem oğlu
Mesih, sadece bir peygamberdi; ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir.
Annesi de dostdoğru bir kadındı. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak, nasıl
ayetleri onlara açıklıyoruz; sonra bak, nasıl (haktan) uzaklaştırıyorlar.''
Maide/ 75
Ayet; Hz. Meryem'in (sa) temiz ve her türlü kötülükten arındırılmış ve
dünyanın seçkin bir hanım efendisi olduğunu buyurmaktadır. Dolayısıyla Allah
Hz. Meryem'in (sa) Hz. Zekeriya'ya (as) bağlı ve gerçek Şia olumasından dolayı
bu makama ulaştığını buyuruyor. Kur'an-ı kerim şöyle buyuruyor: ''Rabbi,
güzel bir kabul ile onu kabul buyurdu ve güzelce onu büyüttü. Zekeriya'yı da
onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, mabette onun yanına her gelşinde
yanında bir rızık bulurdu.'' Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?'' derdi.
Meryem de, O, Allah'ın katındandır. Allah, dilediğine hesapsız rızk verir.''
derdi.'' Al-i İmran/ 37
Ayetten de anlaşılıyor ki Hz. Meryem, Allah'ın seçkin, iffet, haya abidesi
ve kulu olduysa, ve Hz. İsa (as) Allah'ın mücizesi olarak onunla dünyaya teşrif
ettiyse Meryem'in Hz. Zekeriya'nın gerçek Şia'sı oluşundan dolayıdır. Hz.
Meryem her şeyi Hz. Zekeriya'nın izinden gitmesi ve ona mutlak itaat etmesiyle
kazanmıştır.
Hz. Ali'nin (As) Şia'sı
Öncelikle şunu bilmekte yarar var İmam Ali'ye (as) Şia olmadan önce İmam
Ali'nin (as) kime Şia olmasını bilmek önemlidir. Çünkü bütün İlim, Akıl ve
İnsaf sahibi kimselerin kanaatı ve sözü şudur ki, inancınızda doğru ve sapmadan
direkt Hz. Resülullah'a (s.a.a) ulaşmak için Allah Resulüne Şia olabilecek bir
sadıka Şia olmalısınız, bu Sadık insan Hz. Ali'den başkası değildir. Çünkü İmam
Ali (as) Hz. Resulüllah'ın gerçek
Şia'sıydı. Ümmetin ilk ve tek sadık Şia'sı Ali bin Ebu Talib,idi.
Hz. Fatima'nın (s.a) Şia Oluşu
Herkes bağlı olduğu önderinin konumuna göre makam sahip olur, lider
hayırlı, maneviyatlı ve dürüst birisiyse onun izcisi ve takipcisi onun gibi
olur, eğer lider Şeytan vasıflı birisiyse onun takipcisi tıpkı onun gibi olur.
Tarihte örenkleri çoktur. Hz. Adem ve Hz. Nuh'un (a.s) çocukları, Hz. Hud ve
Hz. Lut'un (a.s) hanımları gibi, ve buna benzer birçok Peygamberin yakın
akrabaları inandıkaları peygamberlerine itaat etmedikleri ve hakiki Şia
olamadıkları için sonları ve ahiretleri hüsran oldu. Hz. Fatima'nın (s.a)
makamı, alemlerin hanım efendisi, ideal ve örnek bir hanım olması Peygamber
kızı ve İmam Ali'nin (a.s) eşi oluşundan doalyı değildir.
Hz. Fatima'yı Fatima yapan ve yüce makama sahip olmasının nedeni inandığı
peygamberine ve İmamına kayıtsız şartsız itaat etmesinden ve gerçek Şia
oluşundandır. Hz. Fatima'nın evine baskın verip kapısını yakmaları, kapıyla
duvar arasında bırakıp kaburgalarını kırmaları ve altı aylık Muhsin isminde
yavrusunu düşürmeleri, ve Fedek bahçesini elinden alıp caddenin ortasında
mübarek yüzünü tokatlamaları, kırbaçlamaları ve eziyet etmelerinin nedeni
Velayet ve İmamını müdafa etmesinden dolayıydı. Fedek bahçesi normal bir
hurmalık bahçesinden ve miras meselesinden öte çok daha büyük bir anlam
taşıyordu.
Velayet düşmanları bunu bildiklerinden dolayı miras bahanesiyle Fedek
bahçesini Hz. Fatima'nın (s.a) elinden almak istiyorlardı. Bu önemli meslenin
gerçeği şuydu; Fedek bahçesinden elde edilecek ekonomik gelir Velayet yolunda
tüm fakir fukaraya İmamın eliyle taksim edilip dağıtılacak ve insanlar velayete
ve İmamete sahip çıkacaklardı.
Fatima düşmanları bunu bildiklerinden dolayı Velayet ve İmamete bağlılık
kapılarını kapatmak için Fedek bahçesine el koyarak gaspetmeleri gerekiyordu.Ve
böylelikle Kur'an ve Velayet hakimiyeti oluşmamalı ve Fatima gibi Şia'lar
çoğalmamalıydı. Hz. Peygamberin vefatından sonra kısa bir hayat yaşayan
Hz.Fatima (s.a) siyasi basiretiyle
yaşanan ve oynan oyunları, siyasi ve şeytani fitne ve hilekar tavır ve edaları
mükemmel okuyarak şehide olduğu ana kadar velayeti ve İmamını müdafa etmekten
asla vazgeçmedi, öyle ki minbere çıkıp medine halkına haykırıyordu ey babmın
vefasız ümmeti eğer Ali'yyel Mürtazanın hakkını vermezseniz Allah'ım şahid
olsun başımı açıp sizlere nifrin edeceyim, İmam Ali o zalimlerin elinde
olduğundan Salmana buyurdu Salman git Fatima'yı götür eve sakın öyle birşey
yapmasın çünkü Allah Resulü (s.a.a) sabretmemizi buyurmuştur. Hz. fatima (s.a)
medine de tek başına hak için velayet ve İmamet için çekinmeden yanlız başına
İmamını müdafa ediyordu. ve İmamına gerçek bir Şia (yaren ve izci) olarak pak
ruhunu yüce Rabbi'ne emanet etti.
Ehl-i beyt Şiaları; eğer biz gerçek Şia olmak istiyorsak o zaman İmam Ali'yi (a.s), Hz. Fatima'yı (s.a) ve
onbir İmamı iyi tanımalıyız,Onları kendimize gerçek rehber edinmeliyiz, ve
gerçekten hakiki bir Şia olmalıyız, çünkü bizim kamil olamamızın en büyük
etiketi inandığımız liderlerimizin tekamüle erme özelliğidir. Bu anlamda Hz.
Resulüllah'tan başka kainatın iftiharı, varlık aleminin en şereflisi, alemlere
rahmet olarak gönderilen ve mirac da Allah'ın makamında O,nunla sohbet eden
başka bir lider, İmam Ali'den başka Allah'ın aslanı, Kabe de dünyaya gelen ve
yeryüzünde Allah'ın tecellisi vasfını taşıyan başka bir şahsiyyet, İmam
Mehdi'den (af) başka Allah'ın hücceti varmıdır. Biz Şialar bu yüce şahsiyetleri üzecek her türlü günah
işlemekten kaçınmalıyız.
Salman'ı Farsi'nin Şia Oluşu
Böyle bir yüce şahsiyete bağlı olmak ve izinde yürümek Şia için İlahi bir
lütuf ve iftihar kaynağıdır. Salman'ı Fars-i (ra) bu yüce ve onurlu makama
ulaşan ender şahsiyetlerden biridir. Salman; İran'nın Fars ayaleti Şiraz
Şehrinin bir köyünde dünyaya elmiş ve Zertüşt ( Ateş perest) zengin bir ailenin
çocuğudur. Ergenlik çağına geldiğinde bağlı olduğu ateş perestlik inancı
kendisine mantıklı gelmemiş ve bir arayış içine girmiştir.
Bir gün babasına şöyle dedi: Ben sizin Mobed tanrınızın söylemiyle ve Usta
kitabınızı okumakla kendimde var olan boşluğu dolduramıyorum, ve ben sizin
dininzi istemiyorum. Bu dinin getirdikleri benim akıl ve matığıma uygun
değildir. Bu sözleri duyan ateş perest dinine bağlı muta'assıb baba çok
rahatsız oldu, ve oğlunu evinin altında bulunan bodrum katına hapsederek dışarı
çıkmasını yasakladı. Ve çok zengin bir aile çocuğu olan Salman bir kaç gün
hapiste kaldıktan sonra babası durumunu sorduğunda beni böyle hapsetmekle ikna
edemezsin ben senin dinine inanmıyorum ve huzur bulamıyorum çünkü din
insanların huzur bulması için gönderilir ama bu din bana huzur vermiyor diye
cevap verdi.
Kur'n-ı kerim şöyle buyuruyor: ''İman eden ve imanlarını zulümle
karıştırmayan kimseler var ya, işte güven onlarındır ve onlar hidayete
erişmişlerdir.'' En'am/82
Salman'ı Fars-i babasına şöyle dedi: benim güvencem ve emniyetim yoktur, bu
dinin doğru bir din olmadığı bellidir. Babası oğlunun Zertoşt dininde
kalmayacağını anlayınca onu serbest bıraktı ve Salman baba yurdunu terk etti.
Suyu havası yeşil ve meyvesi bol olan Suriye'nin Busra bölgesine hicret etti.
Busra şehrinde güvenilir bir hırıstıyan papazla karşılaştı. kendisinin iran dan
geldiğini ve ait olduğu dine inanmadığını ve bir arayış içinde olduğunu
aktardı. Papaz önce boy abdesti almasını ve kiliseye gelmesini ve Mesih
inancını kendisine anlatacağını söyledi. Salman uzun birsüre papazın
anlattıklarını dinledi ve bu söylemlerin kendisini ikna etmediyini papaza
söyledi. hırıstıyan inancıda Salmana
çekici gelmemişti, içinde hep birboşluk kalıyordu.
Papazdan kendisine yardımcı olmasını istedi. Papaz insaflı bir şekilde
Salmana şöyle dedi: Biz babalarımızdan duymuşuz ve İncilde de bu yazıyor, Hicaz
bölgesinde bir kişi Peygamber olarak seçilecektir. Ve Onun getirdiği dinin
ahlakı yönü çok dolu ve doyurucu olacaktır. İstersen oraya gidebilirsin, ama o
peygamber dünyaya gelmişmidir? yoksa gelmemişmidir bilmiyorum. Belkide o
peygamber gelmiş, ölmüşde olabilir, Ürdün ve Tebuk üzerinden Hicaz topraklarına
girdiğinde sor gerekenleri sana söylerler. Eğer dünyaya gelmemişse beklersin,
ama gelip ölmüşse muhakak onu temsil eden birilieri vardır hak yolu sana
gösterirler.
Salman Suriye, Ürdün ve Tebük üzerinden bin km yolu katederek yorucu bir
yolculuktan sonra Hicaza geldi. Selman-i Farsi Hz. resulüllah'ın (s.a.a) mübarek
huzuruna vardı, yaşadığı olayları Hz. Resulüllah'a (s.a.a) anlattıktan sonra
şöyle arzetti ama hiçbiri bana huzur ve güven veremedi, siz ne buyuruyorsunuz:
Hz. Resulüllah (s.a.a) Salman'a Kur'an'nın latif ve zarif sözleriyle salmanın
aradığı güven ve huzuru bulmasını sağladı.
Salman çok kısa bir sürede Hz. Resulüllah'ın gerçek bir şia'sı makamına
ulaşarak öyle bir noktaya geldi ki Mekke ve Medine halkı onu kendilerinden
olduğunu iddia ediyorlardı. Salman için tartışmalar yapmakta Medineliler o
bizdendir, Mekkeliler ise hayır bizedendir diyorlardı. Tartışma haberi Hz.
Resulüllah'a (s.a.a) ulaşınca Allah Resulü (s.a.a) herkesin camiye toplanmasını
buyurdu: Herkes camiye toplandıktan sonra Resulüllah (s.a.a) minbere çıktı ve
şöyle buyurdu:
Ey Medine ve Mekke Müslümanları Salman sizin hiçbirinizden değildir. Çünkü ''
Esselman-i Minna Ehl-el Beyt'' Salman biz Ehl-i Beyt'ten dir. Salman bir
yıl bizim derslerimizi almış, amel etmiş ve bu makama ulaşmıştır. Çünkü Salman
Al-i Resulün tüm sırlarına vakıf olmuştu. Resulüllah'ın (s.a.a) vefatından
sonra gerçek bir İmam Ali (a.s) şia'sı makamına ulaşmıştır. Ondan dolayı Hz.
Resulüllah (s.a.a) buyurdu: Salman biz Ehl-i bet'tendir. Çünkü Salman Hz.
Fatima ve imam Ali'ye hizmette kusur etmemiş, Hz. Fatima (s.a) şehide olduktan
sonra İmam Ali'nin (a.s) seçkin yaverlerinden olarak canı pahasına Velayet ve
İmametten difa etmiştir. Vealyet ve imamet yolunda zalim Muaviye (la)
tarafından feci birşekilde şehid edildi. Salman-i Farsi'nin şehadeti hakkında
Hz. Resulüllah (s.a.a) şöyle buyurdu: ''Salman zalim ve facir bir topluluk
tarafından (öldürülecek) şehid edilecektir.''
Değerli müslümanlar eğer gerçek Şia'lık nedir ve kimdir, idraki içerisinde
olmak ve vazifelerimizi liyakatıyla yerine getirmek istiyorsak Salman ve onun
gibi Şia'ların hayatına ve yaptıkları fedakarlıklarına bakmamız yeterli
olacaktır.
Kur'an-ın buyurudğu gibi ''Kuşkusuz İbrahim de Onun izinden
gidenlerdendi.'' Bu ayet bize
ders veriyor; Ey insanlar Hz. İbrahim eğe İbrahim olduysa, Hz.
İbrahim'in Hz. Nuh'a (a.s) gerçek bir Şia oluşu onu o maka getirdi. Hz.
Fatima'tuz'zehra (s.a) Şia kavramını bu dünyada sık sık telaffuz ettiyse ve
kıyamette de telaffuz edecekse bu Şia'nın makamı ne kadar yücedir. Ve Hz.
fatima (s.a) Allah'a kendisinden Şia olarak hesap almasını istemektedir.
Elahumme Accil liveliyyike-l Ferecehu
Tevekkül EROL
28,02,2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder