18 Haziran 2014 Çarşamba

Üstün ve Kaliteli Toplum Yaratmanın Esasları (1)

خُذِ الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِين

“Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” (Araf, 199)

Allah-u Teâlâ A’raf suresi,199. ayet-i kerimesinde halka önderlik yapmanın, tebliğ etmenin ve kaliteli bir toplum yaratabilmede başarıya ulaşmanın şartlarını kısaca şöyle açıklamaktadır:
O şartlar: 1- Affedici olmak; 2- Halkı marufa davet etmek; 3- Cehaleti yenmek.

1- Affedici olmak: Af bazen ahlaklı olmak; bazen hoşgörülü olmak; bazen özrü kabul etmek; bazen sorunu gidermede kolaycı olmak ve bazen de hatalının hatasını affetmek demektir. Allah-u Teâlâ peygamberi Hz. Muhammed’e (s.a.a) hitaben, önderliğini yaptığın ve tebliğ ederek hidayete ulaştırmak istediğin halka karşı (sana karşı kötülük yapsalar bile) affedici ol, buyurmaktadır. Buna göre af yolunu seçen kimselerin mükâfatı sadece ve sadece bahşişi ve keremi bol “Vehhab” olan Allah’a aittir.
 
     “Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim affeder, bağışlarsa onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez.” (1)

    Allah-u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’in değişik ayetlerinde affetmenin üstün fazilet olduğunu vurgulamak için, kimi ayette: “...kuşkusuz Allah, affedici ve bağışlayıcıdır.” buyurmakta; kimi ayette;:“...sizler affeder, hoş görür ve bağışlarsanız, bilin ki Allah çok bağışlayandır...” buyurmakta; kimi ayette: “...kim affeder, bağışlarsa onun mükafatı Allah’a aittir...” buyurmakta; kimi ayette: “Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.” buyurmakta; kimi ayette: “...kötülükleri affeden ve sizin yaptıklarınızı bilen Allah’tır.” buyurmakta; kimi ayette:  “...Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır...” buyurmakta; kimim ayette: “...İçlerinden pek azı hariç, daima onlardan hainlik görürsün. Yine de onları affet, aldırma. Çünkü Allah güzel davrananları sever.” buyurmakta; kimi ayette ise: “...Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır.” buyurmaktadır.

    Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de af konulu 17 ayet bulunmaktadır ki, onlar şu ayetlerden ibarettit: Bakara, 286; Al-i İmran, 155; Nisa, 99, 149, 153; Maide, 13, 101; A’raf, 199; Tevbe, 43; Hac, 60; Nur, 22; Şura, 25, 30, 34, 40; Mucadele, 2; ve Teğabun, 14.

2- Marufa davet etmek: İslam toplumunun bireyleri olumlu bir şekilde dini tebliğ ve kötülüklere karşı ise mücadele etmelidir. Buna marufa davet, yani iyiliğe çağırmak ve kötülükten sakındırmak denilir. Şu ayet, ümmet içinde bunu yapacak bir topluluğun bulunmasını gerekli kılmaktadır:
    “İçinizden, insanları hayra çağıracak iyiliği emredip kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun...” (2)

    Böyle bir topluluk, toplumun manevi asayişinin muhafızları olacaktır. Marufa davet etmenin çeşitli yolları ve şartları vardır ki, onları şöyle sıralamak mümkündür:

    * 1- Davet Allah’ın adıyla başlamalıdır: Halkı marufa davet eden kişi, sözünün halk üzerinde müessir olması için, kelama Allah’ın adıyla başlamalıdır. Zira Allah Resulü’nün (s.a.a) sözüne başlaması için, Allah-u Teâlâ’dan almış olduğu ilk emir yüce Allah’ın adıydı. “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” (3)

    Hz. Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Allah Resulü (s.a.a) her daim Allah’ın adını öne çıkarır ve yüksek sesle söylerdi.” Ve yine tüm Peygamberler (a.s) ve masum imamlar (a.s) mektuplarına Allah’ın adıyla başlıyorlardı.

    Hz. Süleyman (a.s) Sebe melikesi Belkıs’a gönderdiği hakka davet mektubuna Allah’ın adıyla başlamıştı. “Mektup, gerçekten de Süleyman’dan geliyor ve gerçekten de içinde şunlar yazılı: ‘Bismillâhirrahmânirrahîm’ Rahman ve rahîm Allah’ın Adıyla.” (4)

        Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: “Herhangi önemli bir iş Allah’ın adıyla başlamazsa, o işten hayır görülmez.” Bu nedenledir ki, Kuran-ı Kerim’in Tevbe suresi hariç tüm sureleri Allah’ın adıyla, yani ‘besmele’yle başlamaktadır.

        Ayrıca söze veyahut bir işe Allah’ın adıyla başlamanın ne denli önemli olduğu aşağıdaki ayetlerden de anlaşılmaktadır. “Yüce Rabbinin adını tespih et.” (5). “Azamet ve ikram sahibi Rabbinin adı yücedir.” (6). “Artık, âyetlerine inanan kimseler iseniz üzerine Allah’ın ismi anılarak kesilmiş hayvanlardan yiyin.” (7). “Üzerine Allah adı anılmayan (hayvan)lardan yemeyin. Çünkü bu şekilde davranış fasıklıktır...” (8)

    * 2- Davet, söylenilen söz İlahî vahye dayalı olmalıdır: İnsanın İlahî vahye dayalı olmayan her sözü hatadan uzak değildir. Bu nedenledir ki Allah-u Teâlâ Resulü’ne (s.a.a) hataya düşmemesi için, vahye sığınmasını tavsiye buyurmuştur. “Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.” (9). Zira insanın söylediği sözün kaynağı Allah’ın vahyine dayalı olursa, insanın söylediği söz, kendi dileği ve nefis arzusuna dayalı olmaz. “O, nefis arzusu ile konuşmaz. Ve kendi dileğiyle söz de söylemedi.” (10)

    Şüphesiz Allah’ın kelamına dayalı söz söylemenin, insanlar üzerindeki etkisi tartışılmazdır. Zira O, dünyalı insanların tüm ruhsal özelliklerine aşinadır. Ve insanların dünya ve ahiret saadetlerine gerekli olan gereksinimleri çok iyi bilmektedir. Bu nedenle Allah Resulü’nün (s.a.a) ve Ehlibeyt’inin (a.s) buyruklarına temel dayanak Allah’ın vahyi, yani Kur’an olmuştur. Zaten Allah-u Teâlâ  Resulü’ne (s.a.a) vahye dayalı davet yapmasını buyurmuştur: “Ben Allah’ın emirlerine teslim olup, ümmetime Kur’an’ın buyruklarını açıklamam için emredilmişim.” (11)

    Allah-u Teâlâ’nın vahyine dayalı davetin, söz söylemenin ne denli önemli olduğu, Kur’an’ın yaklaşık otuz suresinin başlangıç ayetlerinden de anlaşılmaktadır. “Bu (Kur’an) , kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.” (12). “Bu (Kur’an), sana, kendisiyle (insanları) uyarman için ve müminlere öğüt olarak indirilmiş bir kitaptır...” (13)

    * 3- Davet, söylenilen söz hak mihverli olmalıdır: Söylenilen söz hak mihverli olmalıdır. Zira İslam dini hak ve hakkı söyleme üzere nazil olmuştur. Sadece İslam dini, belki diğer semavî dinlerde hakkı ikame etmek için gönderilmişlerdir.

    Hz. Zeynelabidin’den (a.s) dinin şeriatlarının neler olduğunu sordular? Hazret cevabında şöyle buyurdu: “Hakkı söylemek, hak ve adalet üzere hüküm vermek ve ahde vefa etmektir.” (14)  
Yine Hz. Musa Kazım (a.s) buyuruyor ki: “Senin helak olmana sebep olsa (kendi aleyhinde olsa) bile hakkı söyle.” (15)

    * 4- Davet, söylenilen söz ahlak kuralları içerisinde olmalıdır: Davet edenin sözü kulağa hitap etmeden daha ziyade muhatabın kalbine ve duygularına hitab etmelidir. Zira Allah’ın yolu pak olduğu gibi, Allah’a iman edenlerin de sözü pak olmalıdır.

    “Müminler hem sözün hoş olanına hem de övgülere layık olan Yüce Allah’a kulluk etmeleri üzere hidayet edilmişlerdir.” (16)

    İnsanın söylediği söz, tohum gibi yeşerip ağaca dönüşmektedir. Söz pak ve dilnişin olduğu takdirde, pakize bir ağaç olup dallanır ve Allah’ın izniyle de her daim semere verecektir. Söz pak ve dilnişin olmadığı takdirde ise, kösüz ve yararsız ot gibi yeşerip kısa bir zaman içerisinde de yok olamaya mahkûm olacaktır.

    “Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi. (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir.” Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir. Kötü bir sözün durumu da; yerden koparılmış, ayakta durma imkânı olmayan kötü bir ağacın durumu gibidir.” (17)

    * 5- Davetin amacı, insanları Allah-u Teâlâ’nın kutlu yoluna yönlendirecek istikamette olmalıdır: Zaten Allah-u Teâlâ’nın peygamberlerini (a.s) göndermesindeki gayesi, insanları kendi kutlu ve kurtuluş yoluna yönlendirmeleri içindir. Davetin gayesi de insanları azgınlık karanlığından çıkarıp, kurtuluşun aydınlığına hidayet etmelidir. Ve zaten Kur’an-ı Kerim’in gönderilmesindeki gayenin de insanları karanlıktan, aydınlığın derinliklerine ulaştırmaktır.   

    “Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.” (18)
 
    “Bu Kur’an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, mutlak güç sahibi ve övgüye lâyık, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisine ait olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.” (19)

“Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. İşte size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur’an) gelmiştir.” (20)

    * 6- Davet eden kişi hakla batılı birbirinden ayıracak kararlılıkta olmalıdır: Allah-u Teâlâ’nın kelamı insanın önünü görmesini aydınlatan ışık ve hakla batılı birbirinden ayırt etmesini sağlayacak kararlılıkta olduğu gibi, davet eden kişi de hakkı ihya ve batılı ise alaşağı edecek kararlılıkta olmalıdır. Zira şüphesizdir ki, kararlılıkla hakla batılı birbirinden ayıt eden kimsenin yapacağı davetin, tüm kalbi ve fikri açık insanlar tarafından kabul görecektir.  
 
    “O (Allah), daha önce Tevrat’ı ve İncil’i insanlar için birer hidayet olarak indirmişti. Furkan’ı da indirdi.” (21)
    “Hani, doğru yolu tutasınız diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) ve Furkan’ı vermiştik.” (22)

    “Andolsun, biz Mûsâ ile Hârûn’a, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için o Furkân’ı (Tevrat’ı) bir ışık ve öğüt olarak verdik.” (23)

“Âlemlere (etkili) bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir.” (24)

___________________________________
(1) Şura, 40.    
(2) Al-i İmran, 104.
(3) Alak, 1.
(4) Neml, 30.
(5) A’la, 1.
(6) Rahman, 78.
(7) Enam, 118.
(8) Enam, 121.
(9) Zuhruf, 43.
(10) Necm, 3,4.
(11) Neml, 91,92.
(12) Bakara, 2.
(13) A’raf, 2.
(14) Mizanu-l Hikme, c.5, s.50.
(15) Biharu-l Envar, c.2, s.79.
(16) Hac, 24.
(17) İbrahim, 24,25,26.
(18) Ahzab, 45,46.
(19) İbrahim, 1.
(20) Maide, 15.
(21) Al-i İmran, 4.
(22) Bakara, 53.
(23) Enbiya, 48.
(24) Furkan, 1.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder