1 Eylül 2013 Pazar

Özgürlüğün Sessiz Kalan Çığlığı

Bismillahirrahmanirrrahim
Kudüs, Habil ve Kabil’den başlayan bir davadır. Bir kurtuluş mücadelesidir. Müslüman ile Yahudi dininin savaş oyunudur. Savaş ile barışın, kardeş ile kalleşin, zalim ile mazlumun davasıdır.

Bir tarafta şeytan ve işbirlikçisi olan İsrail ve onun uşaklığını yapan yapay insanlık adına ABD ve yandaşları siper alırken, diğer taraftan hakkı elinden alınan mazlum Müslümanlar ki sadece istedikleri gasp edilmiş topraklarında namuslarını, izzetlerini, şereflerini korumak için mücadele edebilmektir.

Kudüs davası onur davasıdır. Kudüs Müslümanların izzeti ve şerefidir. Her kim Kudüs davasından haberdar değilse hem kendisine zulüm etmiştir hem de cehaletinden dolayı İslam âlemine bu zulmü reva görmüştür. Zira her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi İslam’ın da başlangıcı Kudüs ile gerçekleşmiştir. İslam Kudüs’le başlamış Kâbe ile sonlanmıştır.

Şu andaki Kudüs, insanlığın ayaklar altına alındığı hakların gasp edildiği onurların çiğnendiği namusların pay mal olduğu, güvenliğin olmadığı, ihanetin açıkça işlendiği, kadın erkek ayrımı yapmaksızın, yaşlı ve çocuk ayırt etmeksizin savaş arenasıdır.

Müslüman kanının hunharca akıtıldığı, kadınların hamile veya çocuklu olup olmadığına bakılmaksızın tüm mahremiyet kurallarının ayaklar altına alındığı, bir babanın gece yarısı hiçbir gerekçe gösterilmeden kendi ailesinin gözleri önünde tahkir edilerek götürüldüğü, İsrailli askerler tarafından tamamen hukuk ve insanlıktan yoksun hayvani düşünce ve egolar karşısında beş yaşındaki bir çocuğun tutuklandığı yerin adı Kudüs’tür.

Kudüs, çektiği acı ve kederli yaşamıyla hayat standartlarından yoksun, dünya Müslümanlarının gözleri önünde bütün çıplaklığıyla ezildiğini, haklarının ellerinden alındığını ve dünya Müslümanlarına yardım için haykıran bir memleketin adı Kudüs’tür.
Peki, ne oluyor biz Müslümanlara! Kulaklarımızı hakka ve hakikate bu kadar kapatmış durumdayız. Acaba gerçekten bizler bu yaşanan olaylardan sorumlu değil miyiz? Yoksa Hz. Peygamberin (s.a.a) buyurmuş olduğu: “Dünyanın neresinde olursa olsun bir Müslüman sizden yardım istediğinde ona yardım etmez iseniz, Müslüman sayılmazsınız; cümlesi kulaklarımızda ve dillerimizde tekrar ederken yarının kıyametinde nasıl bir bahane getirebiliriz? ”

Ey Müslümanlar! Her kimin neye gücü yeterse, o miktar ve güçte Kudüs’e yardım etmelidir. Hiçbir şey yapamazsak bile kalplerimizi Kudüs’e yönlendirelim. Ellerimizi Kudüs için semaya kaldıralım, dualarımız ve yakarışlarımızda Kudüs’teki zulmün bitmesini ve Kudüs’ün özgürlüğünü dileyelim. Zira Kudüs’ün özgürlüğü İslam’ın özgürlüğüdür.

İmam Humeyni’nin (r.a) beyanıyla “Eğer her bir Müslüman bir kova su dökerse, İsrail’i sel alır.” cümlesinde her şey aslında o kadar açık ve nettir ki beyana hacet kalmamıştır.

Oğuz Uçum
15.08.2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder