23 Nisan 2012 Pazartesi

ORTA DOĞU’DA İSLAM BAHARI


Bismillahirrahmanirrahim.

Yıllardır dünyanın en önemli haber kaynağının Orta Doğu olduğunu hepimiz biliyoruz. 1979 İran İslam Devrimi ile başlayan değişim süreci, geç de olsa Orta Doğu’da hatta tüm dünyada siyasi dengelerin değişimine sebep olmuştur.


ABD ve İsrail’in en önemli müttefiki olan şahlık İran’ı, İmam Humeyni’nin (r.a) önderliğinde gerçekleşen İslami devrimle Emperyalist karşıtı bir bloğun oluşmasını beraberinde getirdi. O gün bugündür Emperyalist yanlısı kalemler, çeşitli bahanelerle görünürde İran’ı; ama asıl olarak İslami bir değişimi hedef almakta ve İran üzerinden Siyonistleri hoşnut edecek yorumlar yapmaktadırlar.

Bir taraftan İslami ve özgürlük hareketlerini hedef alan yorumlar devam ederken, diğer yandan Emperyalist güçler de boş durmayıp bu kalemlerin açtığı sosyal ve siyasal koridorlardan askeri çıkarmalar yapıp, bölgeyi kan gölüne çevirdiler ve İsrail’in ömrünü uzatmaya çalıştılar. Ne var ki Allah’ın hesabını, O’nun yerde ve gökte olan askerlerini dikkate almadılar, alamadılar ve alamazlar.

“Göklerin ve yerin askerleri Allah'ındır. Allah azizdir, hâkimdir.” (Fetih: 7)

İslami uyanışın kaynağı İran’ı yok etmek isteyen en azından İran sınırlarına hapsetmeye çalışan Emperyalist güçler, ilahi hesaplar doğrultusunda kendi uşaklarını yemeğe başladılar. Saddam ve Taliban tehlikesini Allah, büyük put eliyle yıktı ve halkların uyanışıyla şimdi büyük put ve gayri meşru çocuğu İsrail’in yıkılış takvimi başladı. Batı ve dostlarına göre Arap baharı ama bize göre ‘’İslam baharı ve uyanışı’’ bölgede öyle hızlı bir şekilde başladı ki Siyonistler ve dostları panikleyip ne yapacaklarını şaşırdılar. Arap baharı ismini vererek Nasyonalist bir akıma dönüştürmek hayali kurdular. Ne var ki artık mızrak çuvala sığmıyordu. İslami karakterli partiler ve hareketler bölgede iktidar olmaya başlayarak bu hayal ve yorumların asılsız olduğunu ortaya koydular. ABD’nin Irak hezimeti ve yenilgisi artık öyle bir duruma geldi ki, Irak’tan çekilmek zorunda kaldı ve Irak, Iraklıların egemenliğine geçti. Durum böyle olunca yani Müslümanların iktidarı ele geçirmesini İran nüfuzu olarak değerlendirip Irak’ta yeni oyunlar oynamaya başladılar. Ayrıca emperyalist ve Siyonistlerin nüfuzuna girmektense Müslüman İran’ın nüfuzuna girmesi neden bazılarını rahatsız ediyor ki? Yoksa onlarda mı marjinal guruplar gibi Şiaları sapkın fırka görüyorlar?

Emperyalistler, kaybettikleri ve kaybedecekleri kaleleri rahat bırakmamak için, mezhep fitnesi söylemini geliştirmeye başladılar. Bahreyn ve Suud diktatörlerini Sünni diye Sünni kardeşlerimize yutturma çabasına girdiler. Bölge halkları bu oyunları defalarca gördükleri ve ağır bedeller ödedikleri için bu oyunlara kanmadılar ve kanmayacaklardır. Ancak üzüntüyle görmekteyiz ki bazı yazar-çizer isimler ve unvanları ne olursa olsun ya bu oyunun farkında değiller ya da oyunun bir parçası olarak meydana çıkıyorlar. Halkların İslami ve özgürlük taleplerini ırk ve mezheplere göre kategorize etmeye çalışarak toplumu geriyor ve yeni krizler çıkarıyorlar. Yıllarca Hamas’a "Şii İran’dan uzak dur’’ tavsiyesinde bulunanlar, Hamas’ın bunları dikkate almamasından dolayı Gazze’yi yalnız bıraktılar, sonra da çıkıp Sünnilerin savunucusu kesildiler.

Emperyalist güçler mezhep ayrımı yaparak ve bizi kardeşlerimizle birbirimize düşürerek kendi çıkarlarını korumaya çalışıyorlar. Böyle bir fitne ortamında bize düşen Habil’in sözünü söylemek ve uygulamaktır.

Hani demişti ya: “Kardeşim Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam. Çünkü ben, âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım.” (Maide / 28)

İşte biz şimdi tüm Müslümanlara hangi dil ve mezhepten ya da dinden olursa olsun bunu söylüyoruz. Savaşımız Emperyalistlere, Siyonistlere ve onların figüranlarına karşı olmalıdır, birbirimize karşı değil. Yapılan haberler, yazılan makaleler ve verilen demeçler, halkların kardeşliği istikametinde olmalıdır, fitnecilerin sözleri ve istekleri doğrultusunda değil.

27 Aralık 2011 tarihinde TRT Haber’de yayınlanan “Açı” programının tamamı dikkate alınacak olursa, Sayın Sedat Laçiner ve diğerleri bu fitneye çanak tutacak yorumlarda bulunmuş, marjinal grupların sözlerini naklederek bile olsa fitnenin bir parçası olmuşlardır. Halkın bu gibi yorumları dikkate almayacağını biliyorum, ama yine de kardeşlik vurgusu yapmayı bir vazife olarak görüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder