Allah'a
Ulaşmanın Yolları- 1
'' Ve Allah sizi, analarınızın
karnından çıkardı, hiçbir şey bilmezdiniz ve size, şükredesiniz diye kulak
verdi, gözler verdi, gönüller verdi.'' Nahl / 78
Değerli ve aziz kardeşlerim Allah'ın rahmet ve bereketine nail olduğumuz mübarek üç ayların
başlangıcı olan recep ayındayız,
tüm mümin ve muvehhid kardeşlerimin dua ve
ibadetlerinin kabulunu, günah ve hataların affını cebanı haktan niyaz eder, bu
mübarek ayların rahmet-i varlığı mevlamız Hz. begiyyetullah İmam Mehdi İmamı
Zeman'ın (af) zuhuruna, direniş ve hak
cephesinin zafere ulaşmasına, mazlum, mustazafların kurtuluşuna, zalim,
emperyalist ve siyonist çetelerin, onların kuklaları olan vahhabi, selefilerin,
bu zihniyete hizmet eden tüm tağut sistem ve idarecilerin, ve destek verdikleri
terörist unsurların kahr ve yok olmalarına vesile olmasını cenabı haktan niyaz
ve temenni dileyi ve ümidiyle.
Ahlak ilminin düşünürlerinin görüşü şudur
ki , Ahlak ile Ahlak yoksunu kimselerin arasındaki farkı çözmek en büyük
marifettir. İnsan öncelikle nefsin ahlaksızlık sıfatını tanıması gerekiyor, onu
kendinden uzak tutma ve dışlama zaruriyetini bilmelidir. Yani bu kötü sıfata
düşmemesi için çalışması gerekmektedir, ve eğer bu sıfatın içine düşmüşse ondan
kurtulması için büyük çaba göstermesi gerekmektedir.
Ruh'u terbiye etmeğe engel olan ve ahlakı
dejenere eden etkenleri tanımak gerek. Bedensel sağlığın korunmasını tanımak ve
bilmek gibi, insan her hangi bir hastalığa yakalanmamalı ve başka insanların da
yakalanmasına musamaha göstermemelidir. böyleki hastalığa yakalananlara tedavi
yolu gösterilmelidir. Dolayısıyla ahlak yoksulluğundan kurtulmak gerçekte
nefsin temizlenmesi anlamına gelir. Nefsin temizlenip terbiye edilmesi ise
insanın kemal sıfatına ulaşması ve onun bütün faziletlerine sahip olması
demektir. Bu genel manada kullanılıyor ama ahlakyoksunu ile ahlak ve onun
fazileti arasında fark vardır. Ahlakın faziletli oluşu insanın hakikatını
ortaya koymaktadır.
İnsan cahil ve bilgisiz olarak
yaratılmıştır. Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
'' Ve Allah sizi,
analarınızın karnından çıkardı, hiçbir şey bilmezdiniz ve size, şükredesiniz
diye kulak verdi, gözler verdi, gönüller verdi.'' Nahl / 78
Hakkı ve O,nun mübarek isimlerini tanımak
'' Tevhid-i yaratılışın'' sermayesi ve büyük nimetidir. Kur'n-ı Kerim şöyle buyuruyor:
'' Artık yüzünü tam
doğru dine döndür, Allah'ın ilk yarattığı selamet haline ki insanları, o tabii
halde, selamet halinde yaratmıştır; Allah'ın yaratışı, dini, değiştirelemez;
budur en doğru din ve fakat insanların çoğu bilmez.'' Rum / 30
İlmi ve bilgi anlamında da bu böyledir.
Ruh'un bedene alaka bağladığı zaman ahlaksızlık insan yapısında olmadığı gibi,
ahlakın fazilet boyutu söz konusu değildir. ''Tevhidi Yaratılışda'' ahlak
faziletinde azda olsa bir sermaye olarak yaratılışta karar verilsede, faziletin
gelişimini insanın kendi amellerine bağlamıştır, ahlak'ın her iki boyutuna
Kur'an-ı Kerim vurgu yaparak şöyel buyuruyor:
'' Ve cana ve
azasını düzüp koşana@ Derken ona kötülüğünü de, çekinmesini de ilham
etmiştir.'' Şems / 7,8
Dolayısıyla insan nefsi günaha meyilli
olduğu gibi takvaya yönelmesi de meyillidir. Eğer ahlaksızlık vasıfları dizginleştirilirse
ahlakın fazilet değerleri ön pılana çıkar, bu şartlar altında insan kendi değer
ve faziletini tamamalayarak kemale doğru haraket etmelidir. yani ruhlar
aleminde Allah insanlara günah ve kötülüklerini, hayramel ve takvayı insanın
kendisine ilham etmiştir. Enbiya ve evliyalar yoluyla o gün duyup daha sonra
unuttuklarını hatırlatma yoluyla insanın ''Seyr-u Suluk'' Allah'a
ulaşmasına yardımda bulunmuştur. şimdi ''Seyr-u Suluk'' Allah'a
ulaşmanın yoluna engel olan etkenleri
araştırıp ele almalıyız, bu engeller .....!!! ????
Gaflet
Ahlak edebiyatında Gaflet ''Engel'' Bilinç ve Şuur ''Gereksim ve Şart'' anlamında
kullanılır, nefsin temiz ve terbiye edilmesiyle ''Seyr-u Suluk'' Allah'a ulaşma
anlamında kullanılır, ''Seyr-u Suluk'' Allah'a ulaşmanın öncelik şartı
insan kendisinin eksik ''Nagis'' birvarlık oluşunu bilmeli, bu
eksikliğin gidermeli ve kamil bir insan olması için ise gayret göstermelidir.
İnsanın en büyük zaafı kendisinin
yeryüzünde sabit ve durağan bir varlık olduğu gafletinde oluşudur, oysa insan
şu bilinç ve şuurda olmalı ki ben bir müsafirim ve hep haraket içerisinde olan
bir yolcuyum, benim önümde uzun biryol ve yörünge vardır, bu yol ve yörüngeği
çok iyi bilen biryol göstericiğe ihtiyacım vardır. dolayısıyla ben müsafirim ,
eğer müsafir yolculuğunda gaflete düşüp
durarsa durduruğum yerde kalıveririm,
Şair Said-i Gülistan kitabında babı 2 ,
11. hikaye de şöyle diyor,
''Herem ''hedef'' öndedir, ve Harami
gizlide; eğer gidersen kurtulursun, durursan bitersin.''
Yani insan belirli bir hedef için
yaratılmıştır, bu hedefe varmak için sürekli haraket halinde olduğunu bilmeli
ve asla durmamalı tembellik etmemelidir. Durduğu an pusuya yatan büyük düşman şeytan hemen boynuna biner ve
onu boğarak hedefe gitmesine engel olur, ve insan kayıp eder.
Yolculuğa çıkmış bir insan kendisinin
müsafir ve yolculukta olduğunu
unutmamalı ve yolda uyumamalıdır, eğer uyursa pusuda bekleyen harami ve yol
kesiciler onun herşeyini yağmalar ve kendisinede en büyük zararı vermiş olur,
ama eğer uyanık olur müsafir ve yolculukta olduğunu unutmaz haraket halinde
olur yolu süratle geçerse ona herhangi bir zarar gelmez ve sağlıklı ve selamet
hedefine ulaşmış olur. Şeytan pusuda olduğunu açıkça söyledi. Kur'an-ı Kerim
şöyle buyuruyor:
'' İblis beni
azdıran sensin dedi, onun için ben de andolsun ki onları senin doğru yolundan
çıkarmak için pusu kurup oturacağım@ Sonra andolsun ki önlerinden,
arkalarından, sağlarından, sollarından çıkıp çatacağım onlara ve göreceksin ki
çoğu şükür bile etmeyecek sana@ Allah: sen kınanmış, kovulmuşsun, çık oradan
dedi, andolsun ki cehennemi sizinle ve sana uyanlarla dolduracağım'' A'raf /
17,18,19
Eğer bir insan müsafir olduğunun bilinç
ve şuurunda olursa muhakkak yol katetmesinden asla vazgeçmez, haraketliğinin
bilincinde olan asla pusuda yatan düşmanın ağına düşüp mağlup olmaz,
dolayısıyla gaflete düşmeden hedefe varmak için zorlu yolu geçmeli ve başarıya
ulaşmalıdır.
Din anlayışında ''Seyr-u Suluk'' Allah'a
ulaşmayı kendisine hedef edinmeyen birkimse uyku sarhoşluğunda, ve ya baygınlık
geçiren vasfındadır. Baygın kimsenin aklı yerinde değildir. analama ve
düşünmesine engel olmaktadır. Her halukarda insan hem kendi eksikliğini ve
hemde ihtiyaç sahibi olduğunu bilemelidir. Tekamüle ermiş ve imkanı müsait olan
mütedeyyin bir insan onun eksikliğini ve ihtiyacını bilmelidir. veya kendisinin
müsafir olduğunu ve hareketli olması gerektiğini bilmezse uyku sarhaoşluğunda
olduğundan ahlakın faziletlerinden mahrum kalmış olur, uykuda kalan insan
ölüdür, ölüğü kime verirseniz biryere koymak için asla kabul etmezler,
dolayısıyla gafletten çıkmak için haraketlilik şarttır. Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor:
'' Senden önce de
ebedi olarak yaşayacak hiç bir insan yaratmadık; sen ölürsen onlar ebedi mi
kalacaklar''? Anbiya / 34
Hiç kimse tabiatın kuralında sakin ve
ebedi değildir ve kalamaz, çünkü dünya kalıcı bir yurt değildir. Bununla
beraber kabir ve berzak alemide kalıcı bir yurt değildir, kabir taşlarının
üzerine yazılı olan berzak yurdu dünya hayatı gibi kalıcı değildir. Dolayısıyla
kabir ve berzak alemi kıyamete kadar hep hareketlilik içeren bir yurttur,
insanın ebedi mekan (cennet)a varamak için mahşere kadar berzak aleminde önünde
varolan vadileri tek tek aşarak ebedi yurduna varmak için hep hareket
halindedir.
'' Gaflet uykusundan uyanmak için
Şabaniye duasında şöyle söylüyor: Allah'ım; Ben gafeltteydim hiçbir zaman
haraket etme tevfuki bulamadım, o ana kadar ki sen beni bu gaflet uykusundan
kendi rahmet ve muhabbetinle uyandırdın, fakat biliyorum bu gafletten uyanmak
için her an hareketlilik şarttır.''
Peygamberlerin sözlerini duyan her insan
gaflet uykusundan uyanmaktadır, çünkü Peygamberler insanları gaflet uykusundan
uyandırmak için görevlendirilmiştir. Eğer bir insanın gaflet uykusu ağırsa yani
hakkı duymada gaflet ediyorsa Peygamberlerin sözleri ve hareketleri dahi böyle
ki insanları uyandırması mümkün değildir.
Allah'u Taberaka ve Te'ala Hz.
Resülullah'a (s.a.a) şöyle buyuruyor: '' Ve ne de dirilerle ölüler eşid
olur; şüphe yok ki Allah, dilediğine duyurur ve sen kabirlerdeki ölülere
duyuramazsın.'' Fatır / 22
Uyanık ve canlı olan bir insan şu hayatta
hep hareketli olduğunu anlamaktadır, ve eğer hareket etmeden 2 dk bir yerde
sabit kalırsa boğularak mağlup olur, Hz. Resülullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: ''Eğer
bir insanın iki günü aynı oranda geçerse büyük zarar etmiştir.'' Burada ki
günden amaç gece ve gündüzün birbirine karşı olan süresi değildir. Hatta iki
saatı veya hata iki anı bir olursa zarardadır. Çünkü ömrünü o anlar içerisinde
boş yere tüketerek hiçbirşey elde edemeden geçirmiştir. Kur'an-ı Kerim şöyle
buyuruyor:
'' Sabah ve akşam
çağları, yalvarıp yakararak ve ondan korkarak, fakat fazla bağırmamak şartiyle
ve içinden gelerek an rabbini ve gaflet edenlerden olma.'' A'raf/ 25
Anlaşıldığı kadarıyla iki dk veya hatta
iki anı bile bir olmamalı, eğer insan ''Seyr-u Suluk'' Allah'a kavuşmak
istiyorsa onu liyakatıyla anarak rabbine yaklaşmalıdır. Bunu hissettiği an o an
anlar nekadar yüce bir dereceye varmak istediğini, insan kendini tekamüle doğru
götürdükçe Allah'a yaklaşmasını bilir, ve geçmişteki eksik olan boyutunu
ortadan kaldırır. Hadis-i Şerifde şöyle buyuruyor: '' İyliği kullanarak
kötülükten kurtulman seni rabbine yaklaştırır:''
'' Seyr-u Suluk'' Allah'a ulaşmanın
birinci şartı bilinç ve şuurlu olmaktır, bilinç ve şuurlu olmak insan
haraketini olgunlaştırarak karşısına çıkan zorluklara karşı yol azığını
çoğaltır, binek, yiyecek, yolgösterici ve hedefi tanıma kabiliyeti, bunlar Allah'a doğru hareket etmek için kemale
ermenin manevi anlamda elde edilmesi gereken hayr amelleridir. Devamını sunma
umuduyla rabbimin emanında kalın.
Vesselamun Aleykum Varehmetullah-i
Vaberekatuh-u
Ellahumme Accil li veliyyikel Faraceh-u
Tevekkül
EROL
27,04,2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder